Bir Devr-i Diyar: İtalya/7. ve 8.Günler

Roma
Ve sonunda diyarın başkentine ulaştık. İki gün kalacağımız otelimize yerleştirdikten sonra arabayı teslime gittik çünkü Roma'da araba kullanamıyoruz.

Vatikan
Arabamızı da verdikten sonra tabiki ilk hedef olarak Vatikan'a gittik. Sütunlu surlarını geçtikten sonra Katolik dünyasının kalbinin karşısındaydık. Dışarıdan daha görkemlilerini de gördük fakat içinin bu kadar görkemlisini görmedim. Belki Westminster Abbey rakip olabilir ancak sadece rakip, üste çıkamaz. Vatikan müzesi ise bir başka efsane. Bu kadar büyük ve içi gerçekten dolu bir müze, sanırım yeryüzünde nadirdir. Bizim Topkapı sarayı gibi, git git bitmek bilmiyor. Ve muhteşem eserler sergileniyor. Özellikle Rafael'in çalışmalarının bulunduğu Rafael odalarını ve Michelangelo'nun en fazla bilinen Adem'in Yaradılışı'nın yer aldığı Sistina Şapelini ve şapelin tavanını dünya gözüyle görmek inanılmaz muhteşem birşey; felsefe bilmez iken Schools of Athens'i bilirdim. Vatikan'ın kubbesinden şehri izleyebilme imkanınız vardı fakat ben bu şansı kaçırdım. Ayrıca Vatikan altındaki mezarları da ziyaret edebilirsiniz ki ben bu şansı da kaçırdım. Sonraki gün gidip görmek de gözümde çok yorucu iş olarak gözüktüğünden bir daha gitmedim.

















Tekrardan Roma
Roma, İstanbul misali yedi tepe üzerine kurulmuş bir şehir imiş. Şehri birkaç günde gezemezsiniz. 5-7 gün gezseniz dahi görülmesi gereken yerleri bitiremezsiniz. Bence bu şehirde mesele neyi görmek değil, ne kadarını görebilirim oluyor. Biz birbuçuk günde görebildiğimizi görmeye çalıştık. Görebildiklerimiz arasında olanlar: Colosseum,  Roman Forum, Piazza Navona, Pantheon, Piazza di Spagna, Fontana di Trevi, Altare della Patria, Piazza del Popolo, Castel Sant'Angelo, Ponte Sant'Angelo. Ayrıca Piazza di Spagna'den aşağıya devam edip Piazza del Popolo'ya inerken çok güzel Roma manzarası görebilirsiniz.



Yorumlar

Yorum Gönder

teşekkürler, thanks, danke, gracias :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Resim
Anlatmaya geçmeden belirteyim, eserde geçen anlattığım gibi anlatmadığım olaylar da vardır, yani ne hep ne hiç, ikisi ortasında bir yer... Bir de Dostoyevski serüvenine atılmak istedim. İnsancıklar, genel geçer bilgi araştırmasında göreceğiniz gibi yazarın kendisini ünlü yapan ve aynı zamanda yazdığı ilk eserdir. 24 yaşlarında dokuz ayda yazar ve bu süre zarfında eserinin üzerinden üç defa geçer. Kendisinin de tahmin etmediği şekilde elden ele dolanan eseri bir anda herkesin elinde belirir. Bugün diğer eserlerini de işin içine katarak tanıdığımız Dostoyevski, daha ilk eserinde çizgisini belirtmiştir: Rusya'nın insanları. Rusya’yı oluşturan her gruptan, topluluktan, toplumdan insanlar ve bu insanların birbirleriyle ilişkileri vardır: sosyetesi, soylusu, fakiri, memuru, yazarı, tefecisi, ev sahibesi, genci, yaşlısı, çoluğu çocuğu. 157 sayfaya fakir olan sıradan Rus insanların diliyle gururunu, kanaatkârlığını ve Tanrı’dan yardım umuduyla birlikte herkesi sığdırabilmiştir hem d
Devamı

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Resim
Rainer Maria Rilke , hakkında okuduğum tüm yazılarda Alman edebiyatı için göklere çıkartılan fakat kanaatimce şiir çevirilerinin orijinal halinin havasını yakalayamamasından dolayı ülkemizde pek de kıymetli hale gelememiş şair/yazar/gezgin/Allah'ın bir kulu. Daha önce bir eserini okumuştum ve bahsettiğim gibi şiirlerinin çevirisi, hakkında yazılanlarda göklere çıkartıldığı kadar beni büyülememişti, büyülemeyi başaramamıştı. Ve dolayısıyla okumayı bırakmıştım. Daha sonra Cahit Zarifoğlu okurken Zengin Hayaller Peşinde eserinde Rilke'den; "Rilke'nin; büyük şehir korkusu, mücerret korku, yokluk, ölüm gibi temaları işlediği bu eserde [Malte Laurids Brigge'nin Notları], insana mistik amaçlar hiç olmazsa endişeler var gibi gelir. Oysa Rilke, Hristiyani esinlemeler, katı ya da abartılmış felsefi düşünceler üzerine kurulmuş Alman edebiyatına bir tepki gibi çıkar. İlgiyi birey çemberi içine hapseder." diye bahsedince tekrardan ama bu sefer Rilke'nin tüm es
Devamı

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş

Resim
Ahmet Erhan. Dertli şair.  Memleketinin insanlarının ölümlerine kederli. Alacakanlıktaki Ülke'de önce insanları ve çocuklar, sonra arkadaşları, ardından kendi ölümünü yazar. Her şiirinde gökyüzünde gezen Ay'a bir atıf var. Şiirlerini ölüme yağmur, portakal, ay ve kitaplarıyla yoğurmuş. İçli ve dertli. Ölene/öldürülene insan olarak, insan olmanın gözünden, insancıl ve yakın akrabası, tanıdığı, arkadaşı gözüyle bakar. Aslında hepimiz aynı kaderin çocuklarıyız. Ve hepimizin kutsal yaşama hakkı gasp ediliyor. Ölüm Nedeni Bilinmiyor'un önsözünde Adnan Satıcı şöyle der: "Birbaşınalık anlamında düşünüldüğünde, yakınılan, istenilmeyen bir durumdur yalnızlık. Ancak, Erhan'ın şiirinde başkaldırı; uzlaşma zemininden uzaklaşma anlamıyla yer bulur. Açıkçası istendik bir yalnızlıktır onunkisi. Toplumsal bağlanmalarından neredeyse bütün bütüne kopmuş bu birey, yaşamak eylemine de bilinen anlamlarının dışında bir anlam yüklemek zorunda kalır: Yalnızlık, giderek ölüm
Devamı