Ağva

Bayramlarda evde oturmayı sevmiyorum. Evet, nerede o eski bayramlar?! Aslında sadece eskinin bayramları değil, eskinin bizleri de artık yok. Her şey eskiden çok daha farklı. Bir şikayet mi? Hayır, değil; zamanın getirdiği bir zorunluluğun farkındalığı. Hele ki bu kadar hızlı değişimin yaşandığı bir zamanda her anın şimdisinden çok farklı eskide kalmak çok daha da zor.
Her bayramda olduğu gibi evde kalırsam eve tıkalı kalıp tutsak olacağımı bildiğim için yine her zamanki gibi kaçmaya çalıştım. Uzun süredir hakkında çok şey okuduğum, ballandırılarak anlatılan ve tatil köyü olarak lanse edilen fakat çok yakınımda olmasına rağmen hiç gidemediğim Ağva'ya gitmeyi son Kurban bayramında kafaya koydum. Bir dostuma beraber gitmeyi teklif ettim. Kabul edince geriye plan yapmak kaldı.

Aslında plan adına yaptığımız tek şey nereden gidebiliriz'i öğrenmek ve gitmeden önce kalacak bir yere rezervasyon yaptırmak. Ağva ile alakalı sadece yürümemiz gerektiğini biliyorduk. Ve bayramın ikinci sabahında erken saatlerde Üsküdar'da Mihrimah Sultan Cami önünde dostumla buluştuk. Ağva'ya giden otobüsler Kadıköy tarafına biraz yürüyüp Marmaray durağını geçtikten sonra sol taraftan kalkıyor. 139A gidiyor; tam bilet 14 TL. IETT aracı olmasına rağmen şehirlerarası yolculuk gibi yazıhaneden bilet alıyorsunuz ve koltuk numaranız var.
3-4 saat sonra Ağva'daydık. Hemen kalacağımız yeri bulduk: Yasmin Motel. Tavsiye ederim. Cihad abimizin ailesi işletiyor. Temiz ve büyük odalar. Ayrıca Ağva'da gitmek isteyeceğiniz her yere yakın, daha kısa ifadesiyle Ağva'nın göbeğinde. Yerleşmeyi tamamladıktan ve biraz dinlendik.
Karşılıklı iki fener var. Biz bugün az zamanımız olduğu için otel tarafında kalanın sahilini boydan boya gezdik. Kulaklarınızı sahile vuran dalgaların sesi dolduruyor. Yalın ayaklarınız kuma batıyor ve açtığını çukurları gelen dalgalar doldurup teninize dokunuyor, utangaç gibi hemen ardından geri çekiliyor..
Sonraki günde hedefimiz karşı taraftaki fenere erişmek idi. Önce aranızdaki kanalı aşmak için kanal boyu yürümeniz gerek. Yarım saat sonra karşınıza çıkan köprüden geçip direk tepeleri yaran yollardan ilerleyince iki yol ağzına geliyorsunuz. Sağdakini seçerseniz Kilim Beach plajına varıyorsunuz.
Turizm mevsiminde olmadığımız için bomboştu. Etrafı yüksekçe tepeler sarmış saklı mabet gibiydi. Karadeniz daha büyük vuruyordu kıyıya. Biraz da burada oyalandıktan sonra Ağva'ya gelip de gitmemiz gereken yerlerden birine geldik: Kilim Restaurant. Buraya gitmek gerek. Sadece burada oturup çay içmek için bile gitmek gerek. Çünkü manzarasına değer.
Fiyat/performans oranı yüksek olmasa da midenize oturacak kadar kötü değil. Garsonlar ağır. Ama temiz bir mekan. Ağva'ya gelmiş iseniz dışarıda manzaraya karşı çay içmek için o kadar yolu tepmeye fazlasıyla değer .
Yolumuza devam edelim dedik. Fakat yaşadığımız bir maceradan dolayı geldiğimiz yoldan geri dönmek zorunda kaldık.
Özetle; gidilebilir ancak illa gitmeniz gereken yerlerden biri değil çünkü burada karşılaşacaklarınızı ve bulacaklarınızı çok daha güzel başka yerlerde de görebilirsiniz. Benim açımdan en azından gidilecek yerler listemden bir yere daha tik attım. Hem de iki mavi tik :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş