Tomris Uyar: Dizboyu Papatyalar/Yürekte Bukağı/Yaza Yolculuk/Otuzların Kadını/Aramızdaki Şey

"İlk romanın genellikle özgeçmişe dönük bir ürün olduğuna inanılır. Oysa özgeçmiş, yazarın bugününü, yarınını yönlendiren kısacık bir başlangıç noktası değil midir yalnızca? Uzarsa kimi ilgilendirir? Kendimizi temize çıkarmak ya da hırpalayıp ezmek adına, genel akış içinde seçtiğimiz bir noktada durdurabilir miyiz yaşamı, dondurabilir miyiz? İlk roman yazılmadan ikincisinin yazılmaması da doğal. Ver elini öykü öyleyse, dinmeyen devingenlik..."
Birazcık şairlerimizle ilgilenenin Tomris Uyar'ı duymama ihtimali yoktur. Bir değil birden fazla şair adam bu kadına aşık olduğunu öğrendiğinde insanda istemsizce bu kadını tanıma merakı oluşuyor. Ve bu sebepten ötürü yazdığı öykülerin bir kısmını okumaya karar verdim.
Öykülerinde verdiği izlenimde Tomris Uyar, özgür bir kadın, bu hayatta eğlenmek ve istediğini yapabilmek istiyor. Yabancı bir kelimenin kolay kolay giremediği pırıl pırıl Türkçesi ile belki kendi yaşadıklarının yansımalarını anlatıyor.. Öyküler, gizliden yaşanan aşklardan bahsediyor; rahatlıkla ve belirginliklerle, alışkanlıklarla yorgun düşen yüreklerin yaşadığı. Korkaklıktan ötürü yapılabilecek birşey kalmayınca yaşanan kaçamakları anlatıyor. Ne başlayan ne de biten durum öyküleri; hayatın herhangi bir anından kısa kesitler. Ve bu kesitlerin kahramanları, geneli oluşturan bireyler. Tuhaf karakterler ve olaylar yok. Sanki yaşanmışlıkların üzeri örtülerek anlatımı. Öykülerin üzerine pek kafa yormadan yorum yapacak olursam bir kısmını anla(ya)madığımı itiraf etmeliyim. Belki de yaşadıklarını yaşamadığımdan hep anlayamıyorum; yaşadıklarımı hissettiğim öykülerini anladığımı düşünüyorum. Anlamadıklarımda eksiklik okurda; henüz yaşamadı. Belki hiç yaşamayacak. O zaman bu öykülerin böyle birisi için anlamı ne olur/olabilir?
Sonra her dönüşünde başka bir koku yayılırdı ki, bilirsin bizim oraların azdır, kıttır çiçeği, hangisine benzeteceksin.
İnsan hangi yaşında severse sevsin liseli oluveriyor.
Çanakkale'nin hırçın suyu, Ege'nin göz kamaştıran tuzu, Karadeniz'in yüzeydeki soğuğu, diplerde sarmalayan ılıklığı... hiçbiri önemli değildir. Çünkü tek 'deniz' vardır senin sözlüğünde: denizcileri besleyen doğurgan, anaç deniz, gerisi ayrıntıdır.
Yitirebileceği kadar çok şeyi var. Tehlikede.
Yere yuvarlanmış, korkusundan işemişti. Yaşadığını ayırdetmişti o zaman. İlk o gün. Yıllardan bu yana. Yapayalnızlığını; kibirle beslediği yapayalnızlığın bir çaresizliğe dönüşünü.
Birlikte geçirdikleri bunca yıl sonunda arabayla kurduğu ilişki, eski karı-kocaların ilişkisine döndü; birbirlerinin alışkanlıklarını kaptılar, birbirlerinde kendi özelliklerini pekiştirdiler; sevgiden çok alışkanlık, ara sıra sıkıcı gelen bir rahatlık söz konusuydu aralarında.
Adı bin kere değiştirilmiş bir sokak köpeği gibi yeni verilecek bir ad'a yaraşmayı düşündüm. O kadını belki bir gün sevebileceğimi, bir anlığına, ama bu gece asla sevemeyeceğimi, onunla birlikte olmaya katlanamayacağımı, katlanmamakla da aslında ayıp ettiğimi, çünkü kadıncağızın hiçbir kusuru, varolmaktan başka hiçbir kusuru olmadığını düşündüm.
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan.
İçerdeyken bambaşka bir saate göre yaşıyordum, her an bir saati, bir adı, bir tanımı vardı. Kitapların, mektupların, defterlerin gelme saati, söküklerin dikildiği saatler, görüş günleri. Bütün bunlar birleşince bitimsiz büyük gün bölünüyordu, geçiyordu. Şimdiyse uzayan bir boşluktayım.
O da bir zamanlar benim gibi kalabalık sofralar kurardı. Artık sofra kuracağı kişiler pek kalmadığından zayıfladı belki.
Genellikle gülmeyen, bu yüzden içe kapanık sayılabilecek maskenin benim uğruma sıyrılışı az bir ayrıcalık değildi.
-Ne de olsa ikimiz de iki-üç paragrafla geçiştirilemeyecek kadar zorlu bir çaba gösterdik aramızdaki 'şey'i anlamak için. Bildik hiçbir şeye benzemiyor ki.
+Bak orada haklısın.
-Haklı çıkmayı hiç sevmem, bilirsin.
+Bilmez miyim? Ama elden ne gelir?

Burada o güzel insanların bir araya geldiği şairler sofrası Ölmeme Sofrası'nı da anmış olalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş