Askerlik sonrası iş arama sürecinden bunalınca 4 Mayıs'ta yola çıkmaya karar verdim, 5'inde gidiş-dönüş biletlerini aldım, 6'ında planımı tamamladım, 7'inde uçtum. Önce Tiran'dan Belgrad'a doğru gitmeyi düşündüm ancak hem uçak biletinin biraz daha ucuz olması hem de Bosna'dan Sırbistana girerken hem Bosna'dan geçiş yaptığım için hem Türk olduğum için Sırbistan'dan Bosna'ya geçişten daha çok sorun yaşayacağımdan planımı Belgrad'dan Tiran'a gitmek şeklinde değiştirdim. Uçak biletlerini almak dışında herhangi bir otobüs/tren bileti alma, ayırtma, hostel rezervasyonu yapmadım. Yola çıkmadan önce sadece nereleri gezmem gerektiğini biliyordum.
1/2.Gün-Belgrad
-Havaalanında pasaport kontrolünde Türk olduğunuz için bir dakika pasaportunuzun kapağına bakıyor, sonra İngilizlerin sahte olduğunu denetlemediği United Kingdom vizenizi parmaklarıyla kontrol ediyorlar, pasaportunuz yeni ise de 5 dakikalık sorguya alıyorlar.
-Havaalanında kur 1€=110RSD iken şehirde 1€=115RSD idi.
-A1 minibüsleri havaalanından şehrin merkezi olan Trg Slavija'ya götürüyor; ücret 300RSD.
-Şehri yürüyerek de gezebilirsiniz fakat bisiklet de tercih edebilirsiniz. Yerel halk bisiklet kullanıyor ve bütün yaya yolunun kenarında bisikletler için ayrılmış kısım var.
-Hostel Belgrad Eye, şehrin merkezinde ve ucuz da olsa benim gördüğüm kalmak için en berbat yer idi; basık tavan, beşik gibi sallanan ranza, küçücük odada 6 yatak, goril gibi horlayan biri ve sivrisinekler. Hiç sabahın olmasını bu kadar beklememiştim.
-Saraybosna'ya direk otobüs her gün birden fazla kez var ve son sefer saat 22:30'da; ücret 2530RSD. Yol 7 saat sürüyor. Belgrad otobüs terminali, tren terminalinin yanında ve şehrin merkezine yürüme mesafesinde.
-Görülecek yerler: Kalemegdan, Ada Ciganlija, Trg Republika, Kneza Mihaila, Skadarska Street, Hram Svetog Save, Crkva Svetog Marka, Nikola Tesla Museum.
Aziz Sava Katedrali
Aziz Sava Katedrali
Aziz Mark Kilisesi
Sırbistan Ulusal Meclis Binası
Savaş döneminde zarar görmüş bir bina ve binanın yan tarafında Sırbistan ordusu reklam örtüsü
Kalemegdan'dan bir iç kapı
Ada Ciganlija
Belgrad, parklar ve meydanlar şehri. Eski binalar, insanların şehrin hızlı akan hayatından kaçacağı iki adımda bir yemyeşil parklar, kötü tramvaylar, kocaman ve geniş caddeler, grafitli sokak duvarları, yayaya saygılı trafik, kurallara uyan medeni insanlar, Osmanlı'dan geriye birşeyin kalmadığı yer. Tarih namına yoksun fakat çağ olarak geri ile ileri arasında kalmayı görmek için tam yeri; eski yapılar ancak medeni insanlar. Genç nesil İngilizcesiyle, yaşlılar el hareketleriyle size yardımcı olmaya çalışıyorlar. Trg [meydan demek] Republika, Trg Nikola Tesla ve Trg Slavija'da bulunun. Meydanların ortalarında ulusal kahramanlarının heykelleri var. Yol kenarlarında bizdeki hayratlar gibi çeşmeler görebilirsiniz. Trg Republika'daki kafelere oturun, bir kahve 270RSD, KFC'de BigBox menu 670RSD. Kiliselerin içi, dışı kadar görkemli değil fakat Aziz Sava Katedrali dışarıdan görülmeye değer. Kalemegdan, büyük bir parka dönüştürülmüş şehrin kalesi; akşam kalabalık ve curcunalı bir yer, yöre halkı ve satıcılar doluşuyor. Gündüz ise şehir halkının sabah koşusu ve sporu için gittiği, temiz hava alabileceğiniz yemyeşil yer. İçinde Mora fatihi Damat Ali Paşa'nın türbesi bulunuyor. Ayrıca açık müze olan Savaş müzesi var. Ada Ciganlija, şehrin ortasından geçen nehrin ortasındaki ada; şehrin diğer kısımları gibi ranta kurban gitmemiş yemyeşil kocaman büyük bir park, bizdeki adalardan daha yeşil ve bisiklet sürmek için daha elverişli piknik/spor alanı. Bir sabah gezisi için tam yeri. Strahinjica Bana, Sırp müziği eşliğinde nezih mekanların bulunduğu barlar sokağı. Kneza Mihaila, Belgrad'ın İstiklal caddesi. Zemun bölgesi, şehrin yeni kısmı yani Novi Stad; yüksek ve modern binalar, alışveriş dükkanları, kapitalizm curcunası. Sırpça, Türkçe kelimeler ortadan bölünmüş gibi, uzaktan kulağa Türkçe konuşuyorlar gibi geliyor. Kaç defa kim bu Türk diyerek döndüm ve kulak kabarttığımda Sırpça olduğunu gördüm. Bir anekdot:
"Yabancı memlekette dilini bilmediğin bir yerde sessiz geçen günler. Kulağına gelen anlamsız cümleler fakat dilinde olan vurgular. Ama kulağında müzik var ise burası da memleketin gibi; koşturmacalar, bakışmalar, gülmeler, el hareketleri, giden arabalar, geçen zaman.. Buradaki köpekler de aynı şekilde havluyor, güvercinler yemin olduğu yere geliyor, insanlar güzele bakmayı seviyor.."
3.Gün-Saraybosna
-Belgrad'dan otobüs yolculuğu 7 saat sürüyor ve sizi Sırp tarafındaki istasyonda (Lukavica) indiriyor. Buradan taksiler, şehir merkezine 10Euroya götürüyor.
-Günlük şehiriçi otobüs bileti var ve bununla tram'a da o gün için istediğiniz kadar limitsiz olarak binebiliyorsunuz; ücret 5.30KM.
-Mostar'da biri sabah diğeri akşam 06:50'da olmak üzere günde iki tren var; ücret 10.90KM. Otobüs de var fakat wikitravel'daki tavsiyeden ötürü ben treni tercih ettim.
-Görülecek yerler: Bascarsija, Gazi Husrev-begova dzamija, Katedrala Srca Isusova, Saborna crkva, Sarajevo Tunnel Museum.
Taş Köprü
Başçarşı
Gazi Hüsrev Bey Camii
Gazi Hüsrev Bey Bezistanı
Saraybosna Katedrali
Sırp Ortodoks Katedrali
Tünel Müzesi
Eski şehir, cami ve kiliseler Old Town'da, Saraybosna'da Başçarşı'da. Bütün değerli eserler Başçarşı'nın başında bulunduğu Mula Mustafa Baseskije [cadde] etrafında toplanmış. İnsanların toplanma merkezi Başçarşıda'ki Sebil'in yanı. En büyük camisi Gazi Hüsrev Bey Cami; avlusuna girdiğinizde sizi önce tavanı tahtadan işlemeli şadırvan karşılıyor, camiye adımınızı attığınızda ferah bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Allah cumayı burada kılmayı nasip etti, imam bayağı dertli idi.. Gazi Hüsrev Bey Bezistanı, eski mezarlık fakat şimdi içi antika dükkancılarıyla dolmuş, yani küçük bir Kapalı Çarşı. Vakit namazları dışında camilerin kapıları kilitli. Tam diplerinde kafeler bittiği için camileri bulmakta zorlanıyorsunuz. Kiliseler, camilerden çok daha bakımlı ve etrafları çok daha geniş. Bir tane de İspanya'dan kurtulan yahudilerin burada yaşamaya zorlandıklarında yaptıkları sinagog var, içeri giriş ücreti 3KM. Saraybosna'ya eskiden Batı'nın Kudüs'ü derlermiş, sinagogda iken aynı anda dışarıdan çan sesleri ve ezan seslerini duyabilirsiniz. Tünel müzesine, Tunnel of Hope olarak da geçiyor, ulaşmak için Tram3'ün son durağına gideceksiniz, sonrasında 32 numaralı otobüsle köy gibi bir yere varacak, ardından köyün içine doğru 15 dakika yürüyeceksiniz. Savaş zamanı alıkonulan yardımların havaalanından kaçırılması için yaklaşık 4 ayda 800m açılan bir tünel. Ev sahibi şimdi bu tüneli müze yapmış ve giriş 10KM. Fakat siz müzede tünelin birkaç metresini görüyor, savaş ve tünelin yapımıyla ilgili videolar izliyorsunuz. Gitmek istediğim Aliya İzzetbegoviç'in müzesi ve mezarı vardı. Yemek konusunda kebabı ünlü ancak ben pek bi denenmesi gerek lezzeti alamadım. İnsanlarda, herhalde savaştan kalma, asabi hal ve gergin yüzler, gülen görmek zor. Sizin gibi gezmeye gelen Türk ile karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek. Tünel müzesine giderken de göreceksiniz, evler çoğunlukla bahçeli 2-3 katlı villa şeklinde. Şehir hala savaşın izlerini sarmaya çalışıyor. Betonlaşma aşırı derecede olmadığı için tam dibinde bulunduğu dağ gibi yeşillik. Görülecek çok birşey yok, sadece Aliya İzzetbegoviç hatırına gidilir.
4.Gün-Mostar
-Tren istasyonu ile otobüs istasyonu yanyana. Tren istasyonundan şehrin merkezi yürüyerek 10 dakika filan.
-Hostel Majdas, tam olarak 'hidden heaven'. Ara bir sokakta ve levha yok, sadece kapısında bir kağıt. Ama tam anlamıyla gördüğüm en iyi hostel. Her konuda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Samimi, güleryüzlü, çok tatlı insanlar.
-Blagaj'a gitmek için şehirden otobüs var; tek yön ücreti 2KM. Sizi türbeden 2km uzakta indiriyor.
-Kotor'a direk otobüs yok. İki yol var:
--Önce Dubrovnik ardından Kotor; fakat vizem olmadığı için bu yol bana uymuyordu.
--Önce Mostar'dan aşağı bütün Bosna şehirlerini gezerek Podgorica ve sonrasında Kotor. Mostar'dan Nevesinje'ye sabah 08:00'de otobüs var; ücret 6.50KM. Buradan Podgorica'ya saat 12:00'de hareket edecek otobüsü bekliyorsunuz ve şoförden bilet alıyorsunuz; ücret 24KM. Podgorica'ya varışınızdan 15 dakika sonra yani 17:44'de Kotor'a otobüs var; ücret 7Euro.
-Görülecek yerler; Stari Most, Korki Mehmed Pasina dzamija, Karadozbegova dzamija, Blagaj tekija.
Balagay Tekkesi
Karagöz Cami
Koski Mehmed Paşa Cami mihrabı
Mostar Köprüsü
Mostar Köprüsü'nden şehir
Wikitravel'daki tavsiyeye uyarak trenle dağları delip göller ve nehirlerin üzerinden geçerek köyler arasından ilerleyerek Mostar'a yaklaşık 3 saat gibi bir sürede vardık. Ardından bir gün önce kaydettiğim Google Harita ile hostelimi zor da olsa buldum, bütün bu arama çabalarıma değecek kadar beni memnun eden bir yerdi. Çantamı hostele bıraktıktan sonra şehirden 10 numaralı otobüs ile, otobüs ücreti 2KM ve şoförden alıyorsunuz, Blagay'a gittim. Otobüsten indikten sonra tekkeye ulaşmak için 2km felan yürümeniz gerekiyor. Gittiğim gün Derviş günü imiş, o yüzden Blagay Tekkesi ana-baba günüydü, herşey tam bir festival havasındaydı. 2 km yol boyunca seyyar satıcılar dizilmişti. Yolu kapatıp ortasında yöresel oyunlar oynayan büyük bir kalabalıkla dahi karşılaştım. Civar ülkelerdeki bütün Müslümanlar her sene Mayısın ikinci haftasında buraya toplanıyorlarmış. Arafat misali, herkes secdesini dağa, taşa, yola, bulduğu boş neresi var ise sermiş öğle namazına duruyor. Fidan Turizm, tekkeyi restore etmiş ve bilmem kaç seneliğine işletmeliğini yapacakmış. Tekkenin içini göremedim fakat dışarıdan görüntü inanılmazdı. Kaynağı dağ olan nehir, dibindeki dimdik duran dağın gölgelik ettiği birkaç odalık küçük bir misafirhanevari tekke; kimsenin olmadığını düşününce tam inziva yeri. Sanırım sakin bir günde görmek daha makbul olurdu fakat benim zamanım yoktu. Mostar Köprüsü ile biten Brace Fejica [sokak] üzerinde görülecek yerlerin çoğu var. Şehrin en büyük iki camisi: Karagöz Cami ve Koska Mehmed Pasa Cami. Karagöz Cami'ye giriş paralı, ekstra bir ücret ödeyip minaresine de çıkabilirsiniz, ben çıkmadım. Koski Mehmed Pasa Cami, Mostar Köprüsüne dibinde denilecek kadar yakın, mütevazi bir cami. Köprü, şehrin bir sembolü olmuş. Ben buradan para karşılığı aşağıya atlayanlara denk gelmedim. Savaş başlar ve Hırvatlar ile Bosnalılar Sırplara karşı ittifak yaparlar. Ancak Sırplar köprüye zarar vermeye çalışır, Hırvatlar da topçuları ile, 38 top ateşi yaparlar, köprüyü bombalar ve yıkarlar. Bu sırada şehrin diğer tarafında Hırvatlar ile Bosnalılar sırtsırta savaşmaya devam etmektedir. Savaş sonrası köprünün yeniden yapımını bir Türk inşaat şirketi üstlenir. Önce dalgıçlarla nehirde yıkılan köprünün taşları aranır, ancak çok zarar gördüklerine karar verilince Mostar'daki kapatılan taş ocağı tekrardan faaliyete geçirilir ve taşlar üretilir. 2004 yılında da Mostar Köprüsü'nün tekrardan açılışı yapılır. Şimdi Mostar'ın en canlı ve tek canlı noktası.
Mostar'ın her tarafında karşınızda duran koca dağın tepesine "biz hep buradayız" der gibi koca bir haç dikilmiş ve buraya teleferik ile çıkılabiliyormuş fakat ben gitmedim. Mostar Köprüsü'nün diğer tarafı tamamen restoran kaynıyor. Bana Hindin Han tavsiye edildi, Şadırvan Restorant'ın solundan arkasında, mekan olarak yeri güzel fakat adamlar çayı sallama getiriyorlar! Köprüyü gören kafelerden birine oturarak Mostar Köprüsü'ne karşı sıradan bir tadı da olsa kahve içmek, sanırım bu şehirde yaşanılacak en büyük ve tek eğlenceli zaman olacaktır. En fazla bir durak olacak şehir. 5/6.Gün-Kotor
-Otobüs istasyonu şehre çok yakın, yürüyerek 7 dakika filan.
-Buradan Prizren'e direk otobüs yok. Prizren'e gitmek için Podgorica'ya uğramanız gerek. Podgorica'ya ise gün içerisinde birden fazla kez otobüs seferi var, ücret 7.50Euro.
-Görülecek yerler: Sat kule, Katedrala Svetog Tripunu, Fort of St. Ivan, Kotor sokakları ve Atlantik Denizi uzantısı kıyısı.
Kaleden Kotor ve civarı
Kalenin zirvesinden diğer semtler
Aziz Triphon Katedrali
Kıyıdan uzaklara
Kıyıdan uzaklara
Old Town sokakları
Karadağlı ilkeleri
Mostar ile Kotor arasında kalan Saraybosna ve Karadağ'a ait bütün semtleri gördükten sonra Kotor'a ulaşabildim. Yolculuğum 15 saate yakın sürdü. Etrafı bizim surlara benzer duvarla kapalı ve üç kapıdan girişi olan küçük bir belde Kotor. Üçgen şeklindeki duvarlar içinde kalan kısma modern yapı izni verilmemiş, eski ve taştan şekli muhafaza edilmiş. Fakat duvarlar dışı içinin de hıncını alırcasına alabildiğine betonlaşma, alabildiğine doğa katliamı, alabildiğine kapitalizm. Şehrin duvarlar içinde kalan kısım küçük olduğundan içerideki sokaklarını gezin denilecek kadar uzun sokakları yok. Kiliselerini görün denilecek kadar da kilisesi yok. Camisi hiç yok. En eğlenceli yapılabilecek iş, sabahın erken saatlerinde gruplar gelmeden 1400'e yakın basamakla zirvesine ulaşabileceğiniz kaleden Kotor ve çevre beldelerine bakmaktır. Bunun dışında ne kafeleri kafe, ne insanı insan, ne de bir tatil beldesidir. Bu gezide beni en çok hayal kırıklığına uğratan burası oldu. Hiçbir şey beklediğim gibi değildi. Kendimi gitmiş olmak için gitmiş gibi sayıyorum. Yapılabilecek tek şey, sakin olan sahil boyunca yürümek, börtü böcek dinleyerek denizi işitip temiz hava solumaya çalışarak zenginliği ve hemen arkasında fakirliği görüp kapitalizme saydırarak yürümek; kulağınıza müzik takıp devam etmeniz fikrini destekliyorum. Kotor evlerinin pencerelerinde Sırbistan bayrağı asılı. Karadağ'da hummalı bir inşaat çalışması olduğu, aynen bizdeki gibi doğanın ırzına girerek, direk göze çarpıyor. Bizde Arapları, onlarda ise Rusları çağıran ilanlar bilboardları süslüyor. Fakir ve yoksul ülke olduğu görülüyor. Para birimi olarak Euro kullanıyorlar.
7.Gün-Podgorica
-Kotor-Podgorica arası yol otobüsle 2-3 saat sürüyor. Tren yok.
-Otobüs terminali hemen şehrin göbeğinde.
-Podgorica'dan Prizren'e günde tek sefer var ve sabah 07:45'de, ücret 15Euro.
-Görülecek yerler: Sahat Kula, Stari Most na Ribnici, Millenium Bridge, St. George Church, Trg Republike.
Saat Kulesi
Taş Köprü
Vladimir Vysotsky Anıtı
Milenyum Köprüsü
Aziz George Kilisesi
Karadağ'ın başkenti Podgorica. Prizren'e Kotor'dan direk otobüs olmadığı ve Podgorica'dan otobüs de sabahın çok erken saatlerinde olduğundan bir günümü bu şehirde geçirmek zorundaydım. Şehrin eski kısmında üzerinde saat olmayan bir saat kulesi, şehrin ortasından geçen Moraca nehrinin küçük bir kolunun üzerine inşa edilmiş Taş Köprü var. Evet Old Town bu kadar ile bitmektedir. Şehirde neredeyse hiç ibadethane -sinagog, kilise veya cami- yok, komünizmi en gerçekçi burada görebilirsiniz. Komünizm, bulduğu şehirden geriye sadece koca koca sütun halindeki binalarını bırakmış. Bir tane kilise var; Aziz George Kilisesi. O da Gorica parkının içinde yer almaktadır ve hiçbir yerde olduğu yeri gösteren levha, işaret bulunmamaktadır, kendi çabalarınız ile bulmanız gerekiyor.Yeni yapılardan Milenyum köprüsünün nesi görülmesi gerektiğini anlayamadım. Podgorica'da yapılacak en iyi şey, yeni şehir kısmında kafelerde oturmak. Nezih, kaliteli kafeleri bulunmaktadır. Burada kafelerin bir huyu var, sipariş veriyorsunuz, siparişiniz ile birlikte fişi geliyor. Bir daha sipariş vermek için garsona ulaşmak zor, vermeyi başardığınızda yine siparişiniz gelirken yine bu siparişinizin fişi geliyor. Sokakları ve binalarıyla şehir, fakir ve sömürülen devlet imajı veriyor. Aynen Kotor'daki gibi her tarafa bina yapılıyor, bilboardları Rusların ilgisini çekmeye çalışan reklamlar asılmış, sokaklar ve trafik kendi kaderine terk edilmiş. Yani zorunlu olmadıkça adım atılmayacak bir başkent. Gezim süresince hostelde en çok zaman harcadığım şehir; belki de hayatımda hostelde en çok zaman harcadığım şehir olarak kalacak.
8.Gün-Prizren
-Otobüs terminali şehrin içerisinde, gitmek isteyeceğiniz yerlere yürüme mesafesinde.
-Podgorica'dan günde tek sefer otobüs var sabah 07:45'de; ücret 15.50Euro.
-Üsküp'e hergün tek sefer otobüs var, sabah 09:00'da ve bileti şoförden alıyorsunuz; ücret 9Euro.
-Görülecek yerler: Kaljaja, Shadervan, Sinan Pasina dzamija, Our Lady of Ljevis, Minaret of Arasta dzamija, Namazdzah.
Şadırvan Meydanı
Kaleden şehre bakış
Kaleden şehir
Arasta Cami minaresi
Namazgah, nam-ı diğer Kırık Cami
Yine Podgorica-Prizren arası bütün kasabaları dolaşarak Prizren'e varıyoruz. Ve ben hemen hostele koşup biraz dinlenmek için kafayı yastığa koyuyorum. Burada herkesin ikinci dili Türkçe, çok rahatlıkla Türkçe soru sorabilir ve Türkçe cevap alabilirsiniz. Levhalar ve işaretlerde dahi üç dilden birisi Türkçe'dir. Çünkü ülkenin üç resmi dili var ve bunların birisi Türkçe. Hostel sahibinin verdiği haritaya göre gezmeye başlıyorum. Önce kentlilerin buluşma noktası Şadırvan'a varıyorum. Hemen dibinde TİKA'nın restore ettiği şehrin en büyük camilerinden Sinan Paşa Cami var. Yanında akan nehrin üzerinde Taş Köprüsü. Balkanlarda nehrin geçtiği bütün şehirlerde küçük büyük bir taş köprü göreceksiniz. Caminin arkasında Katolik Kilisesi yer alıyor, zamanında şehirliler kiliseye zarar verdiğinden güvenlikçi bekliyor ve 'no photo' diyerek fotoğraf çekmenize izin vermiyor. Kilisenin yeri Google Harita'da da gösterilmemiş. Ama olsun, günvelikçi abimiz Türkçe olarak kaleye nasıl gidebileceğimin yolunu tarif ediyor. Kaleye çıkmak gerek, sıradağlar arasına serilmiş upuzun geniş büyük Kosova ovası gözlerinizin önüne geliyor. Kale sonrası nehrin diğer tarafına geçiyorum. Savaş döneminde yıkılan Arasta Cami'nin geriye kalan minaresi, bir kafe arkasında binalar arasında tek başına dikiliyor. Remzi Ademaj caddesi üzerinden istasyona doğru yürüyorum. Yol üzerinde Bogoroditsa Levişka Kilisesi'ne denk geliyorum fakat kapısı kapalı. Devam ediyorum, otobüs istasyonunun tam karşısında geniş kitlelerin namaz kılması için Fatih Sultan Mehmet döneminde yaptırılan minare ve kubbesiz Kırık Cami'ye, diğer adı ile Namazgah, varıyorum. Ben bu şehri çok sevdim. Uzakta bir köy türküsü sanki burası için söylenmiş. Orada uzakta fakat bizden bir şehir. Türkiye sınırları dışında kendinizi memleketinizde hissedebileceğiniz belki de tek yer. İnsanlar güleryüzlü, tatlı, yardımcı, size ilgi gösteriyorlar, misafir ağırlar gibi turist karşılıyorlar. Ve en önemlisi Türkçe biliyorlar ve konuşuyorlar. Hostel sahibinin önerisiyle Şadırvan'da Besimi diye bir restorana gidiyorum, duvarda sahibinin Aziz Yıldırım ve Ali Şen ile çektirdiği resimler ve Galatasaray bayrağı var. Sonrasında yanında camında 'Çayhane' yazan yere giriyorum ve Türkçe olarak 'bir kahve, bi de mineral suyu' diye verdiğim siparişime 'tamamdır abi' cevabını alıyorum. Hesabın ne kadar olduğunu soruyor, '2Euro abi' cevabını alıyorum. Ödemeyi yapıyorum ve 'iyi akşamlar' diyerek çıkıyorum. Nereye gidelim diyenlere kesinlikle gitmelerini tavsiye edeceğim yerler içerisinde yer alacak Prizren.
9.Gün-Üsküp
-Prizren'den Üsküp'e otobüs yolculuğu 8 saate yakın sürüyor.
-Otobüs terminali biraz şehrin dışında fakat terminale gelmeden otobüs sizi şehrin merkezinde indiriyor.
-Ohrid'e saat 10:00'da otobüs var, ücret 520MKD.
-Görülecek yerler: Minster Temple St. Kliment Ohridski, Memorial Home of Mother Teresa, Porta Macedonia, Macedonia Square, Mustafa Pasa's Mosque, Stone Bridge, Fortress Kale, Kapan An.
Aziz Ohrid Kliment Katedrali
Rahibe Teresa Evi Anıtı
Makedonya Zafer Kapısı
Makedonya Meydanı ve Büyük İskender Heykeli
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü
Mustafa Paşa Cami
1963 depremi sonrası tekrardan inşasına başlanılan, bizde caminin yanında cami gibi kilise yanında kilise yükselen, her tarafa Makedon kahramanlarının heykelleri dikilen, çakma Roma imajı veren, ucube denilecek kadar heykelciliği abartan ve göze sokulur şekilde milliyetçiliğin şehir planlamasında uygulandığı şehirdir Üsküp. Aziz Ohrid Kliment Katedrali gibi yeni yapılmış ve yeni yapılan birçok ihtişam ve görkem müzesi kilise var. Sanki bir Ortodoks cazibe merkezi inşa edilmeye çalışılıyor. Osmanlı eserleri ya amaçları dışında kullanılmaya başlanmış -sergi gibi-, ya kapısına kilit vurulmuş, veya TİKA restore etmiş ve göze batmaktan ürker halde sessizce faaliyetini sürdürmekteler. Geri kalan birkaç Osmanlı eseri Bit Pazarı etrafında toplanmış. Şehrin en büyük camisi olan sade haldeki Mustafa Paşa Cami'sini TİKA restore etmiş. Osmanlı'dan arda kalan medreseler ve hanlar ya kapalı yada restorant ve kafe görevi görmektedir. Uğranılması gereken Kapan Han var. Bu handaki Beerhouse Restorant'ta kesinlikle Makedon salatası ve Turli Tava deneyin, gezi süresince yediğim en güzel yemeği burada yedim. Şehrin irili ufaklı parkları ve meydanları bol bol heykellerle dolu ve bunların en ünlüsü Büyük İskender'in heykelini de barındıran Makedonya Meydanı; kentin buluşma noktası. Meydanı nehrin diğer tarafına Taş Köprü bağlıyor. Şehir yürüyerek gezilecek kadar küçük fakat içi haddinden fazlasıyla, özellikle Makedon Meydanı ve çevresi, kilise ve heykellerle doldurulmuş. Şehrin ortasından geçen Vardar nehri boyunca birçok 21.yy Romavari yapılmaya çalışılmış devlet binaları göreceksiniz. Hiçbir şehir bana bu kadar itici gelmemişti.
10.Gün-Ohrid
-Üsküp'ten otobüs var ve yolculuk 4 saat felan sürüyor.
-Şehrin otobüs terminali olmadığı için otobüs şehri geçip yoluna devam ediyor, bu yüzden şehre gelince sizin ineceğinizi söylemeniz gerekmektedir, aksi halde otobüs sizi indirmeden yoluna devam eder.
-Görülecek yerler: Church St. Sophia, Church St. John Theologia, Plaoshnik, Czar Samuel's Fortress, Chinar ve tabiiki Ohri Gölü kıyısı gezisi.
Aziz Sofya Kilisesi
Eski Osmanlı Evleri-vari evler
Aziz John Theologia Kilisesi
Aziz John Theologia Kilisesi
Aziz John Theologia Kilisesi
Plaosnik
Ohri Kalesi'nden Ohri
Ohri Kalesi'nden diğer taraftaki şehirler
Aziz Mary Peribleptos Kilisesi
Eski ile yeninin bir aradalığı
Ohri Gölü kıyısındaki elmas Ohri semti. Belki yeterli sayıdan çok fazla sayıdaki eski kilisenin varlığından ve biraz da ülkenin merkezinden uzak kalmasından dolayı Üsküp'ün kaderini yaşamamış; yani etrafı ihtişamlı kiliseler ve boy boy heykeller sarmamış. Yeni, modern, Safranbolu evleri gibi yapılmış 2-3 katlı evler görürsünüz. Hemen yanında da eskiden kalma kerpiç ev varlığını sürdürüyordur. Sokaklar daracık, yokuş ve taştan. Şehir kiliselerle donatılmış, Ohri'de 365 tane kilise olduğu ve her güne bir kilise düştüğü söylenir. Kaneo ucunda yer alan Aziz John Theologia Kilisesi kesinlikle görülmelidir, sırf bunu görmek için dahi Ohri'de gidilir, hayatımda gördüğüm en güzel manzaralardan birisi idi. Şehirde birkaç tane de cami var. Aziz Ohrid Kliment Meydanı, kentlilerin buluşma noktası. Osmanlı eserlerinin bulunduğu kısım ise kıyıdan biraz yukarıda, eski pazarın dibindedir. Tatilde arayacağınız her şeyi bulabileceğiniz yer Ohri; eski tarihi eser, yalçın kayalara vuran dalgalar, denize girebileceğiniz plajlar, yada eskiyi andıran kaybolabileceğiniz sokaklar. Bu gezimde beni en çok şaşırtan ve cezbeden Ohri oldu, bir daha gitmeyi düşüneceğim yerlerin başında geliyor, bu geziden ikinci sırada Prizren var. Gitmenizi kesinlikle öneririm.
11.Gün-Tiran
-Ohri'de eski pazara yakın ana cadde üzerindeki Tamaro market önünden Struga'ya giden otobüsler varmış. Aynı zamanda dolmuş gibi çalışan taksiler de var ve ücret 50MKD.
-Struga'dan Tiran'a saat 09:30'da otobüs var ve ücret 660MKD.
-Görülecek yerler: Kulla e Sahatit, Xhamia e Et'hem Beut, Katedralja Orthodhokse, Sheski Skenderbej, Muzeu Historik Kombetar, Piramida.
Saat Kulesi ve Ethem Bey Cami
Ethem Bey Cami giriş
Ethem Bey Cami içi
Ortodoks Katedrali
Ortodoks Katedrali kubbesi
Ulusal Tarih Müzesi ön cephesi
İskender Bey Meydanı ve Heykeli
Piramit
Taş Köprü
Evler
Struga'dan Tiran'a 3 saate gelebilecek otobüs, Tiran'a gelmeden Tiran'ın etrafındaki bütün beldelere uğrayıp bir daire çizdikten sonra Tiran'a ulaştığı için yolculuğunuz 7 saati geçebiliyor. Çantamı hostele bıraktım, kendimi de yollara. Şehirde görmek isteyeceğiniz herşey ya İskender Bey Meydanı'nda yada meydana çok yakın. İskender Bey Meydanı, kent ahalisinin buluşma noktası. Meydanın ortasında ulusal kahramanları İskender Bey'in heykeli var. Hemen yanında Saat kulesi ile Ethem Bey Cami yanyana duruyor. Ethem Bey Cami, şimdiye kadar gördüğüm en ilginç cami duvarı işlemelerine sahip; meyve, ev, nehir ortasındaki bir ada üzerinde cami resimleri var. Meydanın baş ucunda yer alan Ulusal Tarih Müzesi ön cephesinde yer alan mozaik ise ilginç bir eser, görülmeye değer. Yapımı yeni bitmiş görkem ve ihtişam kokan Ortodoks Katedrali de meydana çok yakın. Tavanı çok sade ve ilgi uyandırıcı. Enver Hoca'nın kızının yaptırdığı Piramit ise halihazırda işlevsiz duruyor, devlet ne yapacağına henüz karar verememiş. Kentte Blok denen kısım var, komünizm zamanında yöneticilerin yaşadığı ve yerel halkın girişinin yasaklandığı, şimdilerde ise şehrin zengin kesiminin oturduğu ve elit kafelerin yer aldığı şehrin kısmı. Burada Artigiano adındaki restorantta yediğim pizzanın benzerini İtalya'da dahi yemedim. Mekanın tek dezavantajı, açgözlü işletmeci gibi içeriyi masalarla doldurmuş olması idi ve akşam mekan tıkabasa doluydu. Dediğim gibi her Balkan ülkesinde bir taş köprü yer alır ve buranın taş köprüsünün ilginç tarafı altından su geçmiyor ve ayrıca hemen yarım metre yanında bir köprü daha var, yani taş köprü işlevsizliğe çıkartılmış. Neden Taş Köprü yanına bir köprü inşa edilmiş anlamadım, bu köprüden dolayı Taş Köprü içeride kalmış ve gizlenmiş gibi duruyor. Şehrin merkezine gelince halkın yoksulluğu tokat gibi yüzünüze vuruyor, sapasağlam adamlar köşelerde dikilmiş yoldan geçenlerin gözlerinin içine bakıyor. Anacaddeden herhangi bir sokağa iki adım attığınızda çöpler, eski yıkık dökük binalar sizi karşılıyor, dar küçük ve pis dükkanlar müşteri bekliyor. Ben Türkiye dışında hiç bu kadar dilenen insanın olduğu bir ülke görmemiştim. Komünizm, ülkeyi gerçektenyokluğun eşiğinde bırakmış. Ve belki de buna kızgınlıktan ötürü Enver Hoca'nın naaşı şehrin merkezinden uzağa taşınmış. Herşeye rağmen gezi öncesi okuduğum yazıların sıfır noktasına yaklaştırdığı beklentimin çok üzerinde bir şehirle karşılaştım. Tam günübirlik gezmelik şehir, mekanları gezecek, akşam da kafelerinde oturacak, sabah terk edeceksiniz. Gidilir.
12.Gün-DÖNÜŞ
Sabah Ulusal Tarih Müzesi önündeki caddenin biraz ilerisinden havaalanına giden Rinas Express mini otobüslerine binebilirsiniz ve ücret 250MKD. Her saat başı servis var ve yarım saatte sizi havaalanına bırakıyor. Şehir, gördüklerimden sonra beklentimin çok ötesinde modern bir havaalanına sahip. Tiran'dan İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanına Pegasus havayolları uçmaktadır. İyi yolculuklar..
teşekkür ederim 23 Haziranda yaptığın seyehatin benzerini yapacağım arkadaşlarımla Saraybosna-Mostar-Kotor-Budva-Podgorica-Pritzen-Üsküp-Ohri-Üsküp-İstanbul Sana bir soru sorabilir miyim? Yapacağim seyehat 23-29 haziran 2014 acaba süre yeterli mi? fikir verirsen sevinirim. abdullahdogan3434@gmail.com
Merhaba Abdullah bey, Seyahatinizi hangi vasıtayı kullanarak yapacağınız önemli. Araba kiralayacak iseniz bir günde iki şehir (örneğin aynı gün saraybosna ve mostar) gezerek 6 günde yazdığınız yerleri gezebilirsiniz. eğer araba kiralayacak iseniz, yolların çok tehlike olduğunu da belirteyim. arabayı kullanacak arkadaş gerçekten tecrübeli olmalı, yoksa Allah muhafaza. bu ülkeler arasındaki yolların dünyanın en tehlike yollardan biri olduğunu internette biraz araştırma yapınca siz de göreceksiniz. Benim gibi otobüs ile gezecek iseniz yetmez. otobüs saatleri sizi çok sınırlıyor. örneğin podgorica'yı 3 saatte gezebilirsiniz fakat prizren'e geçmek için sabahki otobüsü beklemek zorundasınız, çünkü tek sefer var. ayrıca otobüs yolculukları bir süre sonra yormaya başlayacağı için hızlı şekilde gezmek de eğlence zevkini kaçırabilir. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Şimdiden hayırlı yolculuklar.
Anlatmaya geçmeden belirteyim, eserde geçen anlattığım gibi anlatmadığım olaylar da vardır, yani ne hep ne hiç, ikisi ortasında bir yer... Bir de Dostoyevski serüvenine atılmak istedim. İnsancıklar, genel geçer bilgi araştırmasında göreceğiniz gibi yazarın kendisini ünlü yapan ve aynı zamanda yazdığı ilk eserdir. 24 yaşlarında dokuz ayda yazar ve bu süre zarfında eserinin üzerinden üç defa geçer. Kendisinin de tahmin etmediği şekilde elden ele dolanan eseri bir anda herkesin elinde belirir. Bugün diğer eserlerini de işin içine katarak tanıdığımız Dostoyevski, daha ilk eserinde çizgisini belirtmiştir: Rusya'nın insanları. Rusya’yı oluşturan her gruptan, topluluktan, toplumdan insanlar ve bu insanların birbirleriyle ilişkileri vardır: sosyetesi, soylusu, fakiri, memuru, yazarı, tefecisi, ev sahibesi, genci, yaşlısı, çoluğu çocuğu. 157 sayfaya fakir olan sıradan Rus insanların diliyle gururunu, kanaatkârlığını ve Tanrı’dan yardım umuduyla birlikte herkesi sığdırabilmiştir hem d...
Rainer Maria Rilke , hakkında okuduğum tüm yazılarda Alman edebiyatı için göklere çıkartılan fakat kanaatimce şiir çevirilerinin orijinal halinin havasını yakalayamamasından dolayı ülkemizde pek de kıymetli hale gelememiş şair/yazar/gezgin/Allah'ın bir kulu. Daha önce bir eserini okumuştum ve bahsettiğim gibi şiirlerinin çevirisi, hakkında yazılanlarda göklere çıkartıldığı kadar beni büyülememişti, büyülemeyi başaramamıştı. Ve dolayısıyla okumayı bırakmıştım. Daha sonra Cahit Zarifoğlu okurken Zengin Hayaller Peşinde eserinde Rilke'den; "Rilke'nin; büyük şehir korkusu, mücerret korku, yokluk, ölüm gibi temaları işlediği bu eserde [Malte Laurids Brigge'nin Notları], insana mistik amaçlar hiç olmazsa endişeler var gibi gelir. Oysa Rilke, Hristiyani esinlemeler, katı ya da abartılmış felsefi düşünceler üzerine kurulmuş Alman edebiyatına bir tepki gibi çıkar. İlgiyi birey çemberi içine hapseder." diye bahsedince tekrardan ama bu sefer Rilke'nin tüm es...
Ahmet Erhan. Dertli şair. Memleketinin insanlarının ölümlerine kederli. Alacakanlıktaki Ülke'de önce insanları ve çocuklar, sonra arkadaşları, ardından kendi ölümünü yazar. Her şiirinde gökyüzünde gezen Ay'a bir atıf var. Şiirlerini ölüme yağmur, portakal, ay ve kitaplarıyla yoğurmuş. İçli ve dertli. Ölene/öldürülene insan olarak, insan olmanın gözünden, insancıl ve yakın akrabası, tanıdığı, arkadaşı gözüyle bakar. Aslında hepimiz aynı kaderin çocuklarıyız. Ve hepimizin kutsal yaşama hakkı gasp ediliyor. Ölüm Nedeni Bilinmiyor'un önsözünde Adnan Satıcı şöyle der: "Birbaşınalık anlamında düşünüldüğünde, yakınılan, istenilmeyen bir durumdur yalnızlık. Ancak, Erhan'ın şiirinde başkaldırı; uzlaşma zemininden uzaklaşma anlamıyla yer bulur. Açıkçası istendik bir yalnızlıktır onunkisi. Toplumsal bağlanmalarından neredeyse bütün bütüne kopmuş bu birey, yaşamak eylemine de bilinen anlamlarının dışında bir anlam yüklemek zorunda kalır: Yalnızlık, giderek ölüm...
teşekkür ederim 23 Haziranda yaptığın seyehatin benzerini yapacağım arkadaşlarımla
YanıtlaSilSaraybosna-Mostar-Kotor-Budva-Podgorica-Pritzen-Üsküp-Ohri-Üsküp-İstanbul
Sana bir soru sorabilir miyim?
Yapacağim seyehat 23-29 haziran 2014 acaba süre yeterli mi?
fikir verirsen sevinirim.
abdullahdogan3434@gmail.com
Merhaba Abdullah bey,
SilSeyahatinizi hangi vasıtayı kullanarak yapacağınız önemli. Araba kiralayacak iseniz bir günde iki şehir (örneğin aynı gün saraybosna ve mostar) gezerek 6 günde yazdığınız yerleri gezebilirsiniz. eğer araba kiralayacak iseniz, yolların çok tehlike olduğunu da belirteyim. arabayı kullanacak arkadaş gerçekten tecrübeli olmalı, yoksa Allah muhafaza. bu ülkeler arasındaki yolların dünyanın en tehlike yollardan biri olduğunu internette biraz araştırma yapınca siz de göreceksiniz.
Benim gibi otobüs ile gezecek iseniz yetmez. otobüs saatleri sizi çok sınırlıyor. örneğin podgorica'yı 3 saatte gezebilirsiniz fakat prizren'e geçmek için sabahki otobüsü beklemek zorundasınız, çünkü tek sefer var. ayrıca otobüs yolculukları bir süre sonra yormaya başlayacağı için hızlı şekilde gezmek de eğlence zevkini kaçırabilir.
Umarım yardımcı olabilmişimdir. Şimdiden hayırlı yolculuklar.
Mostardan Kotora giderken Hırvatistan sınırına geçmeden giden otobüs var mıdır?Vizemiz olmadığı için sormaktayım
YanıtlaSil