Arthur Schopenhauer: Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar


Bu post, uzun bir aradan sonra yazdığım ilk yazı olacak. İki senede çok şey oldu, geçti. Burada birkaç satırda özetleyemeyeceğim, sadece medeni halimin değiştiğinin notunu düşeyim :)
Schopenhauer, Aforizmalar'ın ilk bölümünde insanın yaşamındaki malvarlığını üç kısma ayırır: ne olduğu, neye sahip olduğu ve neyi temsil ettiği; üç bölüm üzerinde insanın etkisi birinciden üçüncüye doğru gittikçe azalmaktadır. Ve Schopenhauer, insanın daha çok etkisinin en güçlü olduğu "ne olduğu" bölümünün yaşamımızda en fazla önemi olduğunu vurgular. Kitabın geri kalan son iki kısmında ise özlü sözler çerçevesinde yaşam ve mutluluk tavsiyelerini sıralamaktadır.
İlk üç bölümde insanın yaşam varlıklarından bahsederken daha önce farkına varamadığım tespitleri okumak ve öğrenmek, kitabı yeterince akıcı kılıyordu. Ancak son iki bölümde bol bol öğüt veren ebeveyn kimliğine bürününce açıkçası kitabın bir an önce bitmesini dar bekledim. Tüm artı/eksileri topladığımızda bir insanın üniversite yıllarında kesinlikle okuması gereken bir kitap olarak görüyorum.
"Üzerimize bütünüyle dışarıdan gelen bir mutsuzluğa, kendi neden olduğumuz bir mutsuzluktan daha soğukkanlı bir biçimde katlanmamızın nedeni budur: Çünkü yazdı değişebilir ama kendi niteliğimiz hiçbir zaman değişmez." Burada kendi niteliğimiz ile kastı neşeli veya somurtkan olmaktır.
"Güzellik kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur."
"... (acı ve can sıkıntısı) birinden uzaklaştıkça diğerine yaklaştığımızı ve bunun tersinin de geçerli olduğunu; böylece, yaşamımızın bu ikisi arasında gerçekten daha güçlü ya da daha zayıf bir salınım oluşturduğunu anımsatmakta yarar var. Bunun nedeni, her ikisinin de birbirleriyle bir yandan dışsal ya da nesnel, bir yandan da içsel ya da öznel olmak üzere çifte bir karşıtlık oluşturmasıdır." Hayatın acı ve can sıkıntısı arasında bir salınım halinde olduğunu belirtmektedir: bu iki kutup arasında gider geliriz, birinden uzaklaşırken diğerine yaklaşırız. Örneğin, "yoksulluk ve yoksunluk acı verir; buna karşılık güvenlik ve bolluk, can sıkıntısı doğurur."
"Boş zaman, tam da Ariosto'nun dediği gibi, cahillerin can sıkıntısıdır. Sıradan insanlar sadece zamanı geçirmeyi düşünürler; herhangi bir yeteneği olan kimse ise ondan yararlanmayı düşünür."
"... gururun kişinin kendi değerinin herhangi bir bakımdan üstünlüğü hakkında zaten sabit olan kanısına dayanmasıdır; buna karşılık kibir, başkalarında böyle bir kanıyı uyandırma arzusudur, bu arzuyu çoğu kez bu kanı sonucunda, onu kendine de mal edebilme sessiz umudu eşlik eder. Buna göre gurur, içten kaynaklanır, bu yüzden kendi kendine dolaysızca aşırı saygı gösterilmesidir; buna karşılık kibir ise böyle bir saygıyı dışarıdan, yani dolaylı bir biçimde ulaşma çabasıdır. Buna uygun olarak kibir geveze, gurur da suskun yapar... gururun en kelepir türü ulusal gururdur. Çünkü bu gurur, kendisine kapılmış olanın gurur duyabileceği bireysel özelliklerinin yokluğunu ele verir; yoksa milyonlarca kişiyle paylaştığı bir şeye başvurmazdı. Önemli kişisel üstünlüklere sahip olan bir kimse, daha çok, sürekli gözünün önünde bulunduğu için, kendi ulusunun hatalarını en açık bir biçimde görecektir." Ulusal gururun övünülecek özellik eksikliğine bağladığı kısma kısmi katılıyorum; övünülecek özelliği olan insanların da hatta büyük ulusal gururları olduğunu tarihte görüyoruz: buna benim için en büyük örnek Dostoyevski'dir. Fakat cümlenin sonuna katılıyorum; kendi üstünlüğünü bilmek için kendini bilmen gerekecek; kendini bilen, sıradan insandan biraz daha fazla düşünebilendir; düşünebilen ise elbette ulusunun kusurları da sıradan insanlardan daha iyi görecektir.
"Örneğin, bir Töton kabile şefi, Marius'u düelloya davet ettiğinde, bu kahraman, 'Birisine yaşamı gereksiz geliyorsa, kendini asabilir' yanıtını vermişti, ama yine de ona, dövüşebileceği, görev süresini tamamlamış bir gladyatör sunmuştur." Burada kahramanın cevabı şık olmuş. Aklıma Anna Karenina'daki düello muhabbetini getirdi.
"Ün, ölümlü onurun ölümsüz kardeşidir."
"Ve Lichtenberg: 'Bir kafa ve bir kitap çarpışırlarsa ve bir tınlama sesi duyulursa; bu ses her zaman kitaptan mı gelir?' diye sorar ve yine Lichtenberg, 'Bu tür yapıtlar birer aynadırlar, bir maymun baktığında, orada bir havari göremez' der." Kitapları yorumlamaya hiç bu açıdan bakmamıştım.
"Başkalarını onurlandırdığımızda kendimizi soysuzlaştırmak zorundayız." (Goethe'den alıntı) Kitapta çok fazla Goethe'nin eserlerinden alıntı var. Kitabın ortalarında okuyucu, Goethe'nin derin anlamlar yüklü sözlerinin bir kısmının açıklaması  şeklinde düşünebilir.

"Demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmezİ çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür. Zorlama, her toplumun ayrılmaz arkadaşıdır ve her toplum, insanın kendi bireyselliği ne denli önemliyse o denli ağır gelen fedakarlıklar ister. Buna göre, herkes kendi benliğinin değeriyle orantılı olarak yalnızlığa lanet edecek, ona katlanacak ya da onu sevecektir."
"Entelektüel açıdan yüksek bir insana, yalnızlık ikili bir yarar sağlar: Birincisi, kendi kendisiyle olmak ve ikincisi, başkalarıyla birlikte olmamak." Yazar, insanın kendi benliğini kavrayarak olgunlaştıkça yalnızlığa yaklaşacağını savunur, bu yüzden dolayı da diğer insanlardan uzaklaşacaktır. Yalnızlığın sıkmadığı hatta yalnızlığı seven insanları, ulaşmak istediğimiz olgunluğa erişebilmiş bireyler olarak görmektedir.
"Yalnızlığın dezavantajlarından birisi vardır ki, bilincine varılması, ötekiler kadar kolay olmaz; bu da, sürekli evde kalmak yüzünden, bedenimizin dış etiklere karşı çok duyarlılaşması ve en küçük bir hava akımının bile onu hasta etmesidir; bu yüzden, sürekli köşeye çekilmişlik ve yalnızlık yüzünden, ruhsal durumumuz öyle duyarlı olur ki, en önemsiz olaylar, sözcükler ve hatta salt tavırlar yüzünden huzursuz olur ya da hastalanır ya da inciniriz; oysa sürekli kalabalığın içinde kalan biri, bunları dikkate almaz bile."
"Uyku, önceden ödünç aldığımız ve bu yüzden, bir gün içinde tükettiğimiz yaşamı yeniden elde ettiğimiz ve yenilediğimiz bir parça ölümdür. Uyku, ölümden ödünç alınmış bir parçadır. Uyku, ölümden, yaşamın ayakta tutulmasını ödünç alır."
"... dünya kötülük içindedir; vahşiler birbirlerini yiyor ve evcilleşmişler birbirlerini dolandırıyorlar ve buna da dünyanın gidişi deniliyor. Tüm yapay, dışarıya ve içeriye yönelik mekanizmalarıyla ve şiddet araçlarıyla devletler, insanların sınırsız adaletsizliğine bir set çekme önleminden başka nedirler ki?" Devlet, varlığı olması gereken bir kötü'dür.
"Dostlar, dürüst olduklarını söylerler; oysa düşmanlardır dürüst olan: Bu yüzden onların kınamasından, bir tür acı ilaç olarak, kendimizi iyileştirmekte yararlanmalıyız."
"İlk somut dış dünyanın betimlenen derin kavranışı, çocukluğumuzun ortamlarının ve deneyimlerinin bellekte neden böyle sağlam bir yer edindiklerini de açıklamaktadır. Çünkü kendimizi onlara bölünmeden vermişizdir, bu sırada dikkatimizi dağıtmamış ve karşımızdaki şeylere kendi türlerinin biricik ör-nekleriymiş gibi, onlardan başkası yokmuş gibi bakmışızdır. Daha sonra nesnelerin bilinen çokluğu cesaretimizi ve sabrımızı azaltır."
Metuşelah: Eski Ahit'e göre, Nuh peygamberin büyükbabası, 969 yıl yaşamıştır.

Schopenhauer, Arthur, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, Çev. Mustafa Tüzel

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş