Acımak'tan Notlar


“İnsan faydasız olmadığını anladığı zamandır ki, hayatı az çok mana kazanır.”
“Merhamet duygusunun, beni korkunç bir ihtiras gibi kavramış olan, şehveti andırır zevkini anlayamazdı onlar.”
“Sonra şunu anlamaya başlıyordum ki, insanın gerçekten hissettiği bir yakınlık duygusu, istediği zaman prize sokacağı yahut çıkaracağı bir elektrik kontağı değildir ve başka birinin kaderiyle ilgilenmek, özgürlüğümüzün bir parçasını da elinizden alır.”
“Seçkin insanların ilk bakışta ötekilerden farklı görünmeleri gerektiği gibi bir yanlışlığa hemen hepimiz düşeriz.”
“Ama daha önce de söylemiştim size, merhamet duygusu iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Onu kullanmasını bilmeyen, vazgeçmelidir bu işten. Tıpkı morfin gibi merhamet de başlangıçta hastaya iyi gelir, onu yatıştırır, bir ilaç gibidir adeta. Ama dozunu kaçırdınız mı ya da frenlemesini beceremediniz mi, merhamet öldürücü bir zehir haline geliverir. İlk enjeksiyonlar faydalıdır, hastayı yatıştırır, acısını keser. Fakat insan ruhunun da, bedeninin de, her şeye alışmak gibi olağanüstü bir hassaslığı vardır. Nasıl sinirler gittikçe daha fazla morfin isterlerse, ruh da gittikçe daha fazla merhamet ister. Sonunda da sizin kendisine verebileceğinizden daha fazlasını arar. Nihayet öyle bir an gelir ki insan ‘hayır’ demek zorunda kalır. Kendisine ‘hayır’ dediğiniz kimse ona yardımı reddetmiş olsaydınız sizden daha fazla nefret eder ama siz yine de ona böyle demek zorunda kalırsınız.”
“O kadar toydum ki, tabiatın sillesini yemiş kimselerin de sevmeye cesaret edebileceklerini düşünememiştim. Çünkü tecrübesiz bir delikanlı dünyayı hep okuduğu kitapların ya da dinlediği hikâyelerin arkasından görür. O kendi hayatını yaşamadan önce, hayal etme gücünü yabancı hayaller, yabancı örnekler üzerinde işler. Kitaplarda, tiyatro piyeslerinde veya filmlerde ki bunlar çoğu zaman gerçeği basit, üstünkörü gösterirler, sevişenler hemen daima genç, güzel insanlardır. Onun için benim de zaten gönül işlerinde utangaçlığımın sebebi buydu. Hep bir kadının sevgisini uyandırmak için çok yakışıklı, çok meziyetli, çok talihli olmak gerektiğini düşünmüştüm.”
“Fakat yine de yalvararak af diliyorum senden, çünkü sensiz yalnız gece gündüz yok, umutsuzluk var sadece.”
“Ben o zamana kadar hep en büyük acının sevip de sevilmemek olduğuna inanmıştım. Şimdi ise bundan daha korkuncunun da var olduğunu anlıyordum. Bu da insanın, başkası tarafından kendisi istemeden sevilmesi ve sizi rahatsız edip hırpalayan bu ihtirasa karşı koymanızın imkânsız oluşu idi.”
“İnsanların yaşayışlarının sözüm ona normal olan o daracık çizgisi var ya, onun dışına çıkan her şey onlarda önce merak, sonra da kötü duygular uyandırır.”
“Kendi kendime şöyle düşündüm, ‘Gerçek sevgiyi tadanlar sıhhatleri yerinde, kendilerinden emin, gururlu, neşeli insanlar değildir; onların buna ihtiyaçları yoktur zaten; sevilmeyi kabul ediyorlarsa bunu, sanki herkes kendilerine saygı borçlu imiş gibi böbürlenerek, aldırmayarak yaparlar. Başka birinin kendilerine bağışladığı bu sevgi onlar için sadece bir süstür. Saçlarında bir ziynet, bileklerinde bir bileziktir ama bu onların hayatlarının tek saadeti, tek manası değildir. Ancak kaderin sillesini yemiş olan acizler, biçareler, felaketzedelerdir ki sevgiden bir fayda görürler. Birisi ömrünü onlara hasretti mi, böylelikle hayatın kendilerinden esirgediğini de bahşetmiş olur onlara. Ve ancak onlardır ki alçak gönülle, minnetle severler.”
“Fakat bütün intihar edenler aynı saçmalığı yaparlar: Kendilerini öldürmezden on dakika önce, hayattan çok düzgün bir şekilde ayrılmak gururuna kendilerini kaptırmadan edemezler. Kafalarına kurşunu sıkmazdan önce tıraş olurlar, çamaşır değiştirirler. Hatta bir kadından bahsedildiğini bile hatırlıyorum, kendini dördüncü kattan aşağı atmadan önce saçlarını kıvırttırmış, makyaj yapmış, çok meşhur bir lavantadan sürmüştü.”
“İnsanın vicdanı hatırladığı müddetçe, hiçbir hata unutulmuş değildir.”
“Ama ne yazık ki ahlakla hekimlik başka şeylerdir: Her hastalık aslında anarşik bir hareket, tabiata karşı bir ayaklanma başkaldırmadır. Onun için de hastalığa karşı bütün, ama bütün çarelerin kullanılması lazımdır. Hayır, hastalara hiç ama hiç acımamak lazımdır. Çünkü hastanın kendisi kanun dışına çıkmış, nizamı bozmuştur. Nizamı yeniden kurmak için ise, her ayaklanmaya karşı olduğu gibi gözünün yaşına bakmadan harekete geçmek elinize geçen her şeyi kullanmak gerektir. Çünkü iyilikle, gerçekle hiç kimse tedavi edilememiştir. Eğer bir hile işe yarıyorsa hile olmaktan çıkar bu artık ve çok iyi bir ilaç haline gelir…”
“Hastalarla yakınlarının, normal insanlara göre bambaşka bir dilleri olduğunu, onlar için ‘belki’nin ‘muhakkak’ demek olduğunu, umudun onlara adeta damla damla, ihtiyatla verilmesi gerektiğini, yoksa iyimserliğin başlarına vurup onları deli edebileceğini nereden bilebilirsiniz?”

Zweig, Stefan, Acımak, Kutup Yıldızı Yayınları, 2011, İstanbul. Çev. Volkan Ünal
resim kaynak

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş