Skyfall Üzerine




Bir süredir dediğim uzun bir müddettir sinemaya gitmiyordum/gidemiyordum, geçen cuma akşam boştum ve evde oturacağıma sinemaya gideyim dedim. Gişe listesine bakınca tabi direk olarak göze çarpan son James Bond filmi olan “Skyfall”. Hakkındaki düşüncelerime geçmeden belirtmek isterim ki ben senaryosu/kurgusu altında fikri bir düşünce yatan filmleri sever beğenirim, diğerleri sadece zaman harcama cabası.

Film çok heyecanlı bir sahneyle açılış yaptı; İstanbul sokaklarında aksiyonun zirvede olduğu sahnelerle giriş yaptı. Ardından Adele’nin seslendirdiği ve çok hoş bir görsel şovun eşlik ettiği bir başlangıç. Fakat sonrasında alışagelmiş James Bond klasiği. Aslında Bond serisinin vasatlığının kaynağı da bu, üstüne bir şey koymak yok: bayanlarla çevrilmiş takım elbiseli bir adamın aksiyon dolu maceraları. Bourne veya Batman serisini de ayıran bu: altında fikri bir düşüncenin yatması. 

Film, Bond ile MI6 arasındaki ilişkiyi irdeler olmuş; MI6 vatanı uğruna her şeyi yapabilecek ki bunlardan birisi en iyi ajanının ismini vermiş bir kurum ve James Bond ise her ne olursa olsun bir parçası olduğu kuruma karşı sadakatinden bir şey kaybetmeyen parlak bir ajan. Ayrıca double (00) operasyonu sorgulanmış: neden ve niçin bu yolla?

Film boyunca yönetimin sivile mi devlete mi bırakılmasına yer ayrılmış; ancak fazla şekilde yapaylığa kaymış halde: basit bir yol olan uzun düşünme duraklamaları içeren bir muhabbette basit şekilde cümlelerin ardı sıra dizilmesi. Ve bir yerde de bugünlerin modası olan faşizm ve vatanseverliği ayırt edememek trendine gönderme. Yasal işlem yaparken sınırlar dışına çıkılmasının bazı anlarda gerektiği: bana Dark Knight’taki herkesi dinleme sahnesine götürdü, ufaktan hissettirmemeye çalışarak yapılanları meşrulaştıran bir düşünceyi bilinçaltına gönderme, benzer sahneyi Q sahte izler bırakırken görüyoruz. Ayrıca Tiago Rodrigez ya da Raoul Silva, bariz şekilde Jokervari bir şey yapılmaya çalışılmış, Joker gibi konuşmalar, Joker gibi kılık değişiklikleri ve Joker gibi rahat davranışlar, yaptığından haz almalar, kural tanımaz olmak ve anın tadını çıkarmaya bakmak, Joker gibi her şeyin tadına varmayı istemek, Joker gibi beklenmeyeni yapmak, Joker gibi saçlarıyla birlikte farklı olmak. Cyber’ın önemine ve geleceğine dikkat çekilmiş byaağı bir şekilde, kötü niyetli insanların bu sayede neler yapabileceklerine örnekler sunulmuş, ve gizli servis için ne kadar da işlevli olduğu anlatılmış. Raoul Silva'nın sıçanlarla ilgili çocukluğundan paylaştığı bir anı da iyi bir hikayeydi, beğendim;
"My grandmother had an island. We could circle the whole place in an hour. Then one day, we went back to the island to see it infested with rats. They came from a sunken ship and fed on coconut. But my grandmother came up with a solution. She buried oil drums and filled them with coconut bait, luring them down the drums. In about three months, all the rats were trapped. So what do you do? Do you drown them? Burn them? You leave them alone. As soon as they run out of coconut, they begin to eat each other. When there are two left, you let them go toward the coconut trees. But they will not eat coconut anymore. They will only eat rat. You have changed their nature."

Aklımda kalan sahne; Tennyson'ın Ulysses adlı şiirinden;
 "Though much is taken, much abides; and though 
We are not now that strength which in old days 
Moved earth and heaven, that which we are, we are... 
One equal temper of heroic hearts, 
Made weak by time and fate, but strong in will 
To strive, to seek, to find, and not to yield."


İzlenir mi? İzlenir ama puanım 5.8/10, IMDB’deki 8.1/10’e karşı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş