Askerlik

Bu güzelim memlekette doğan her erkeğin hayatında önündeki en büyük engellerden birisidir askerlik. Askerlik yapmadan bazıları kız vermez, çoğu iş. Askerlik yapmadan gelecek tünelinin sonu daha sislidir, her an gelip alacaklar korkusu duyarsın. Askerliğini bitirmeden ergenlikten adamlığa geçmiş sayılmazsın bu topraklarda. Yeni gelenlerden seni adam yerine koymayacak kadar dengesizleri de görebilirsin.
İşimde değişiklik yapmak istiyordum. Hem çalıştığım yerin bu değişikliği bana sağlamamasından dolayı ayrılmak isteğim hem de yaptığım bütün mülakatların ortak sorusuna bir sonraki mülakatta da allam küllam etmemek için askere gitmeye karar verdim. Allah nasip etti, kısa dönem er olarak Malatya'ya gidip 6 ay sonunda çavuş olarak döndüm.
Askere gitmeden evvel "sen yapamazsın, sen edemezsin, sana göre değil, şöyle böyle" şeklinde şevk kırıcı bir çok söz duyarsınız. Sanki sizden önce gidenler sizden çok daha iyiydi... Herkes askerlik yapabilir. Askerlik, askere gidene kadar hayatta kalmış her erkeğin üstesinden gelebileceği bir zorluk. Hayattan farkı, yaşama ara veremesen de mücadeleni yavaşlatabilirsin, hedeflerini küçültürsün ancak askerde hergün ufak şeylerin kavgasını verirsin; yorulsan da vazgeçemezsin, canını dişine takacak, herşeye ve herkese inat bitirmek için günleri sayacak, delirmemek için dayanacak, çıkmak için sabredeceksin. Ha, tabiiki bazısı üçkağıtçılığıyla daha az sıkıntı çeker, diğeri doğruluğuyla daha çok yorulur ve ezilir. Ama nizamiyenin kapısından içeri girince herkes eşittir: bir şekilde askerliğinizi yapıp o kapıdan dışarı çıkabileceksiniz.  Kısaca demek istediğim, ben yaptım ise siz de yapabilirsiniz.
Gittiğim yere ilk kez tamamı kısa dönem bir acemi birlik geliyordu. O yüzden bizden sonraki gelenlere göre biraz eksikliklerle karşılaştık. Ama karşılaşacağımız insanlarda ilkin telaşı ve heyecanı vardı. Ne yapacaklarını ufaktan kestirseler de yaptıklarından tam emin olamıyorlardı. Bu da bizim için fırsata döndü ve kollandık. Ben talihlilerdendim: acemi birliğim ile usta birliğim aynı yerdi. Hatta usta birliğine geçince aynı yatakta yatmaya devam ettim, 167 gün aynı yastığa baş koydum. Bunun avantajı: yeniden komutanları tanımak zorunda kalmıyorsunuz, etrafınızdaki kişiler değişmediğinden acemilikte kurduğunuz düzeni bozmuyorsunuz, çok fazla yeni öğreneceğiniz birşeyler olmuyor.
Kaldığım koşuğun bir tarafında 20'ye yakın uzun dönem, benim kaldığım diğer tarafta ise 22 tane kısa dönem vardı. Yani kafama uygun arkadaşlar, özellikle arkadaşlar diyorum çünkü şimdiye kadar çoğunlukla iki üç kısa dönem gelmiş buraya, bulma ihtimalim çok yüksekti ki askerlikten bana kalan en iyi iki şeyden biri edindiğim arkadaşlıklar oldu. Tabii, kısa dönemlerin hepsi kısa dönem gibi davranmıyordu, mallarımız da vardı fakat görmezden gelme lüksümüz vardı, biz de onu kullandık. Sabahları böğüren bölük çavuşlarınca uyandırılırdık. Akşamları "nöbetimiz var" ifadesiyle başlayan ağız dalaşı sonucu kapanan ışıkla uykuya dalardık.
Sivilde yapamayıp askerde yapabildiğiniz ve askerlik boyunca tek tecrübe olarak kalacak şey, yaşı sizden büyük bir G3 piyade tüfeğiyle atış yapmak. Öğrenilecek başka hiçbir şey yok. Diğer herşey sivilin aynısı: daima kendin için diğerleriyle mücadele ediyor, kendine karşı adaletsizliği gidermek için kavga veriyor, olabileceğin en iyi yerde olmaya çabalıyorsunuz. Tuttuğum onca saatin hepsinde gereksiz yere nöbette olduğumu düşündüm. Gecenin köründe kalkıp kışın ayazında çaprazda dikilip tel boyunu gözlüyorsunuz, en azından sizden beklenen bu. Askeriyede 21.yy'dan önceki devirlerde insanların neler yaptığını görüyorsunuz..
Sivil hayatta tututanamış adamlar askeriyede uzman veya astsubay olmuş..
Uzun dönem arkadaşlar, sivil hayatta emir veremeyeceği kısa dönem arkadaşların başında ayrıca komutan kesiliyorlar. Bebe yaşındaki ergenliğini henüz üzerinden atamamış hayatın sillesini yemeden atacağınız tokatı yiyecek bu yaratık türü şeyler adamın bayağı bir asabını bozabiliyor..
























Bu kitapların hepsini askerde okudum. Ama öyle sivildeki gibi kitap okuyan adam askeriyede çok da övgü görmez, hatta yerilir. "Bu kadar kitap okuyabiliyorsan çok boş zamanın olsa gerek", "Sen askerlik yapmıyorsun" felan gibi salakça ifadeleri hem diğer asker arkadaşlardan hem de komutanlardan görürsünüz. Bu asker arkadaşlar, her türlü işten her daim kaçmaya çalışan, saat dörtten sonra yatana kadar yaptığı tek iş sigara ve geyik olan arkadaşlar. Yani diğer ifadesiyle belki de sizden fazla boş zamanı olan ancak saçma sapan işlerinden okumaya vakit bulamayanlar. Komutanlar ise, sabah içtimasından sonra bütün gün sigara ve çay içen ve muhabbet eden insanlar. Yani askeriyedeki herkesten daha çok çalışması gerekip daha çok az iş yapan insanlar. Kısacası askeriye bir enteresan yer..
Savaş anlatan romanlarda ortak bir dille savaş dönüşü sivile karışan askerlerin şaşkınlığı anlatılır. Birkaç gündür bende de devam ediyor. Hep askeriyede giydirilen kalıbı yıkmaya çalışıyorum. Buradakilerin orada olanlardan haberi olmadığını biliyorum. Kulağım kiriş arasında, geri çağrılacağım diye korkuyorum. Ve altı ay boyunca neden bu çileye maruz kaldığıma geçerli bir mazeret bulamıyor, çaresizce ve şaşkınlıkla tekrardan aval aval etrafıma bakıyorum. Ben neden tüm düzenimi bozup gittim ve psikolojimi bozup döndüm? Neden insanlığın özünün iyi olduğunu düşünen ben'i kötü olduğuna ikna eden yerde 180 gün kaldım? Gördüklerim, yaşadıklarım ve duyduklarım bu işin ne vatan ne de millet uğruna olduğunu söylüyor bana..

Askerliğin bana kattıkları oldu tabiiki. En büyük katkısı önyargılarımı yıkması oldu. Empati gücümü artırması oldu. Akıllı dediklerim salak, salak dediklerim akıllı çıktı; ama mal dediklerim hiç değişmedi. Türkiye'nin dört bir tarafından insan gördüm ve her bölgesinden iyisini de kötüsünü de gördüm. İznikli, Sinoplu, Ordulu, Diyarbakırlı, Muşlu, Hakkarili, Tokatlı, Sakaryalı on numara arkadaşlarım oldu. Allah izin verirse bir ömür boyu dost kalacağım insanlar. Ama aynı toprağın puşt, pezevenk, üçkağıtçı, düzenbaz, yalancısını da gördüm..

Vesselam ben hep iki yeri merak ederdim: tımarhane ve hapishane. Allah bana ikisini birden gösterdi. Çok şükür, bitti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş