Cengiz Aytmatov- Toprak Ana/Beyaz Gemi/Gün Olur Asra Bedel/Cengiz Han'a Küsen Bulut




Kırgız dev yazarın dili sade ve anlaşılırdır, hiç ağır gelmez. Eserlerinde efsaneleri çağdaş halleriyle işler:
"..efsane üzerinde duralım. Bunlar bilindiği gibi bir ulusun anıtı, yaşantının özü, felsefesi ve tarihidir. Bütün bunlar fantastik bir masal biçiminde ifade buluyor. Bunlar, gelecek kuşaklara birer vasiyettir. İnsan, iç dünyasına bir biçim verirken, kendisini çevreleyen doğayı anlatmaya çalıştı, kendini doğanın bir  parçası gördü. Yaşı yüzyılları aşkın Geyik Ana efsanesindeki ahlak anlayışının bugün bile geçerli oluşu beni şaşırttı. İnsanın, ilk kaynaklarından başlayan ve durmadan gelişen iyiliğe doğru akışı, doğaya akıllıca hakim olmak isteyişi, efsanede açıkça görülüyor."(3)
Toplumsal mesajlar gönderir:
"Bir düşünceye göre sanat, mutluluğu, sevinci, iyimserliği çağırmalıdır. Doğru sanat, insanı derin düşüncelere de sürüklemeli, insanı sarsmalı, insanda acıma duygusu uyandırmalı, kötülüğü protesto etmeli, insanı üzmelidir. Ayrıca hayatın, ayak altına alınan, yok edilen, küçük düşürülen en değerli yönlerini yeni baştan kurmak, korumak ve kurtarmak isteğini uyandırmalıdır."(4)
Yaşananları gerçek hayattan kesitler alarak anlatır:
"Bazı okuyucular, yazar çocuğun geleceğini daha tatlı bir sona bağlayamaz mıydı? diye soruyorlar. Hayır, ben burada serbest davranmış değilim. Sanat düşüncesinin mantığı budur. Su mantığın yönetimi ne yazık ki yazarın elinde olmayan prensiplerdir. Bir okuyucum bana yazdığı mektupta dediği gibi, Orozkul'u tutuklatamazdım; Mümin Dede'ye emekli maaşı bağlatarak bir huzur evine gönderemezdim; çocuğu şehirde bir yatılı okula yerleştiremezdim. Bu davranış çok iyi olurdu elbette, ama, kötülüğün de bir genel affa uğratılması demek olacaktı."(5)
Burada Mustafa Çetin'in yazar hakkında yazmış olduğu doktora tezi var; yazar, çevresi ve eserleri hakkında oldukça doyurucu olmuş. Tavsiyedir.

Toprak Ana
Sevgiyle yuva kuran fakat güzel günler sonrası kabus gibi çöken savaş zamanında anne, kayınvalide ve babaanne olan bir kadın, yaşadıklarını Toprak Ana'ya anlatarak dertleşir. Mutlu Komunizm senaryosu ardından kötü günler gelir, fakat umut kokar. Türk ve Altay mitolojisine göre Toprak Ana, güçlü bir kadındır, canlı bir varlıktır, en bilgece öğütleri verir.(2) Ancak kitapta Toprak Ana sadece dinler. Herşeye rağmen içinizi ısıtan, sürükleyip sizi alıp götüren tatlı kısa bir hikaye. Gerçek hayattan kısa bir film şeridi ancak insanı sarsacak kadar uzun gelir. Toplum için yazan bir yazar olarak halk için temasını işler.
"Söz sıcak demir gibidir. Zamanında söyleyemedin mi soğur taş gibi olur."
"Bence gerçek mutluluk bir yaz yağmuru gibi apansız geliyor insana. Farkına varılmadan, yaşadıkça, başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde yavaş yavaş birikiyor, sonra bir yerde toplanıyor. Biz buna mutluluk diyoruz."
"Düşündüm, bir dal nasıl bir ağacın parçasıysa, bir ananın mutluluğu da halkın mutluluğundan bir parçadır."
"Biz neydik Tolgunay? Bizi bu halk var etmedi mi? Öyleyse hepsini; iyi günler kadar kötü günleri de paylaşmalıyız halkımızla."
"Demirci savaşa giderse ilkin çekiciyle, örsüyle vedalaşırmış."
"Anladım ki, savaşta tek yol var: Savaşmak ve yenmek! Gerisi ölüm."
"İyilik sokakta bulunmaz, insanlardan öğrenilir."
"Ben savaşta ölen bütün yiğitlerin ve oğlumun önünde saygıyla eğilirim. Masalberg'le onur duyuyorum bugün. Ama hiçbir onur duygusu Masalberg'i geri veremez bana. Bütün anaları dolaş, sor, bu onuru oğullarına yeğ tutmayacaklar. Analar yavrularını yaşamaları için doğurur."
"Ölümsüz emek! Duyuyor musun Kasım! Emek de ölümsüzdür, hayat da."
Aytmatov, Cengiz, Toprak Ana, Elips Kitap, Ankara, Ekim 2007, Çev. Halit Aliosmanoğlu

Beyaz Gemi
Babasından uzak dedesiyle yaşayan masum bir çocuğun gözünden zamanını anlatır. Sovyet yönetiminin bir eleştirisidir: bir yanda gelenekçi olgu ki yaşlıdır, iyiliği tavsiye eder ve hayatı buna şahiddir, diğer yanda ise yozlaşma yaşanır ki gençtir, bencil ve kötüdür. Kitapta anlatılan efsane, kitaptaki hikayeye benzerliğiyle efsanelerin aslında gerçek yaşamların birer izdüşümü olduğunu gösterir:
Enesay'ın - ene, ana demek; say ise su, nehir anlamına gelir; bir nevi su ana- kıyısında yaşayan Kırgızlara, soylarını kurutmak isteyen düşmanı saldırır ve bir kız bir erkek iki çocuk haricinde hepsini kılıçtan geçirir. İki çocuk açlıktan düşman kavme sığınınca çocukları öldürmesi için Çopur Topal Nine'ye verirler. Nine, çocukların uçurumdan tam atacak iken bir ana buğu (maral), insanların öldürdüğü der. İki yavrusu yerine bu iki yavruyu kendisine emanet etmesini ister ve kendisinin onları büyüteceğini söyler. Bu çocuklardan Boynuzlu Maral Ana soyu çoğalır. Bu soy, bir süre sonra mezarlarına maral boynuzu dikmeyi adet edinir ve bunun ticaretinden dolayı maral soyu tükenir. Bunu gören yaşlı Boynuzlu Maral Ana, köyü terkedip gider ve akibetinin ne olduğunu kimse bilmez.
Kitabın vurucu ve en çok eleştiri alan tarafı sonudur, çünkü iyiler kaybeden durumdadır ve kötüler cezalandırılmazlar..
"Bu bakımdan, gözden düşmekten korkmaması bakımından, kendisi bilmese de, çok şanslı sayılırdı. Oysa birçokları hastalıktan değil de, kendini daha büyük gösterme ihtirasındann ölürlerdi."
"Yine dedemin dediğine göre, her yedi kişiden biri peygamber olabilirmiş. Peygamber çok iyi, çok akıllı bir insandır. Onun elini sıkan ömür boyu mutlu olurmuş. Ben de şöyle derim: 'Öyleyse peygamber peygamber olduğunu niçin söylemez? O zaman hepimiz gidip elini sıkardık.' Dedem bu soruma gülüyor, 'Asıl mesele bu işte,' diyor, 'peygamberin kendi de bilmez peygamber olduğunu, o da ötekiler gibi bir insandır. Yalnız haydutlar haydut olduklarını bilirler.'"
"-Sana yedi göbek geçmişini, atalarının adlarını öğretmediler mi? demişti çocuk.
-Hayır. Ne işime yarayacak onların adlarını bilmek? Bilmiyorum ve bunun da bana bir zararı olmuyor.
-Dedem diyor ki, eğer insanlar atalarının adlarını bilmezlerse bozulur, kötü olurlarmış.
-Kim kötü olurmuş? İnsanlar mı?
-Evet.
-Niçin?
-Dedem diyor ki, atalarının adlarını, kim olduklarını unutanlar, kölülük yapmaktan utanmazlarmış. Çünkü o zaman insanın nasıl biri olduğunu ne çocukları bilirmiş ne de çocuklarının çocukları."
Bir rivayete göre çocuğun akıbeti burada yazılmış.
Aytmatov, Cengiz, Beyaz Gemi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ekim 2013, Çev. Refik Özdek

Gün Olur Asra Bedel
Savaş sonrası esaretten kurtulup küçük bir istasyon köyüne yerleşen kahramanımız, çocuklarına bırakmak için anılarını ve atalarının efsanelerini yazmaya başlar. Ancak ilk geldiği zamanlarda kahraman olarak kabul edilen gazi, Yugoslavya-Sovyet arası siyasetin bozulmasından dolayı ajan suçlamasıyla karşılaşır. Köye gelişi ve sorgulamak için alınıp götürülmesinin ardından köyde yaşananlar anlatılır.
Eserde mankurt efsanesi anlatır: Esir alınanların kazınmış başları yeni yüzülmüş deve derisiyle sarılır ve çöle bırakılırlar. Aç ve susuz bırakılan esirin saçları uzamaya başlayınca, fırça gibi sert olan saçlar içeri doğru uzarmış. Derinin güneşten kuruyup büzülerek mengene gibi başı sıkıştırması, uzayan saçların diken gibi batması, açlık ve susuzluk üstüste gelince tutsakların büyük kısmı olur, çok az bir kısmı aklını ve hafızasını yitirirmiş. Geri gelip alınan bu tutsaklara 'mankurt' denir ve normal kölenin beş katı değer biçilirmiş. İşte böyle mankurt olan bir oğlunu arayıp bulan Nayman Ana, oğluna herşeyi hatırlatmaya çalışır ve köyüne götürmek ister. Fakat hiçbir şekilde sahibinin emrinden çıkmayan ve geçmişe dönük hiçbir şey hatırlamayan mankurt, Nayman Ana'yı öldürür. Ve Nayman Ana'nın ruhu döne döne yükselir, Dönenbay adlı kuşa dönüşür.
Diğer efsane ise küçük yaşta ünlenen ve tamburundan ve atından başka bir şeyi olmayan yırcı 80 yaşındaki Raymalı Aga, bir düğün sırasında kendisi hakkında hikayeler dinleyerek büyüyen ve kendisine aşık olan 18 yaşındaki yırcı güzel Begimay'a aşık olur. Fakat kabilesi bunu kabullenemeyerek Raymalı Aga'yı dışlar ve kardeşi, bir ağaca bağlayıp kırbaçlayarak öldürür.
"Yedigey 'Ne biçim insanlar bunlar!' diye söylendi nefretle. 'Ne hale gelmiş bu nesil? Her şey önemli ama ölüm önemli değil!' Ve, kendi kendine soruyordu: 'Eğer ölümün onlar için hiçbir önemi yoksa, yaşamanın da yoktur. Öyleyse niçin ve nasıl yaşıyor bu insanlar?'"
"Düşünün ki bir hokey maçında bile bir gol atıldığında bunu bir siyasi zafer gibi gören ve bundan kendi sosyal düzenlerinin üstünlüğü sonucunu çıkaran güçler harekete geçtiği zaman ne çelişkilerin kıskançlıkların ortaya çıkacağını çekememezlik ve çekişmelerin olacağını çok iyi biliyorduk Gezegenimizin gerçeklerini maalesef çok iyi biliyoruz Dünya dışı bir uygarlıkla ilişki kurulduğu zaman bunun yeryüzünde yaşayan insanlar arasında yeni bir iç savaş yeni bir geçimsizlik sebebi olmayacağını kim iddia edebilir?"
"İnsan yalnız Allah'a sırt çevirmez, yalnız O'na küsemez. Allah ölüm verirse, bu, hayatının sona ermesi demektir. Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!"
"-Ama Kazake neredeyse üzerinden yüz yıl geçti bu olayın...
-Asıl mesele de bu işte Zaman ne kadar geçerse geçsin bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü varını yoğunu alsalar bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur..."
"Dualann var olduklan günden beri hiç değişmemesinin, hep ayni sözlerle tekrarlanmasının sebebi de, teselli bulup yatışmalan, boşu boşuna sızlanmamaları içindir. Dualar, yüzyıllann okşayıp parlattığı altın külçeleri gibi, dirilerin ölülerin başında söyledikleri en özlü, en süzme ve son sözlerdir."
"Ya yeryüzündeki insanlar, trajik bir yanılma ile tarihin ancak bir 'savaşlar tarihi' olduğuna kendilerini inandırırlarsa? O zaman ta başından beri yanlış, çıkmaza sürükleyen bir yol tutmuş olmuyor muyuz?"
"Men, batası ölgen boz maya
Tulıbın kelip iskegen...
(Ben, öldürülen ve derisine saman doldurulan yavru devenin anasıyım, buraya, saman dolu bu tulumu koklayıp yavrumun kokusunu almaya geldim)"
"Zaman çarkı dönüş hızını arttırıyor. Bununla birlikte, kendi kuşağımız için son sözü yine kendimiz söylemeliyiz. Atalarımız bu maksatla bazı efsaneler, masallar söylemiş ve endilerinden sonraki kuşaklara ne kadar büyük insanlar olduklarını anlatmak, kanıtlamak istemişlerdir. Biz de bugün atalarımız hakkındaki yargımızı bu efsanelere bakarak veriyoruz. İşte, çocuklanm için benim yaptığım da bundan farklı bir şey değildir. Benim efsanelerim, benim savaş yıllarımı anlatıyor."
"-Bak neler öğretmiş çocuklara, dedi. Öğrettiği ilk kelimeleri görüyor musun, 'Bizim evimiz' demiş. Niçin 'Bizim zaferimiz' diye başlamıyor. Bugün insanın dudaklarından çıkması gereken ilk sözler neler olmalı biliyor musun? “Bizim zaferimiz” olmalı değil mi? Ama o bunu hiç düşünmüyor, aklına bile gelmiyor bu sözler. Oysa 'Zafer' ve 'Stalin' birbirinden ayrılmaz sözlerdir!..
-Madem öyle düşünüyorsunuz, öğretmesi gereken ilk söz 'Bizim Leninimiz' olmalıydı. Lenin her şeyden önce gelmez mi?...
-Biz 'Stalin' der, 'Lenin' anlarız! dedi."
"Diyelim ki buradan gittin. Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir. Hayır Yedigey, kaçmakla kurtulamazsın. Yiğitlik kaçmakla değildir. Eğer yiğit isen, bildiğim Yedigey isen, burada kalıp üstesinden gelmelisin o meselenin. Herkes gidebilir, herkes kaçabilir ama herkes kendine hakim olamaz, herkes kendine karşı zafer kazanamaz."
"Raymalı-Aga ve Begimay gibi insanlar hayat yolunda karşılaştıkları zaman, birbirlerine mutluluk kadar üzüntü de veriyorlar. Çünkü birbirlerini çıkışı olmayan, kurtuluşu olmayan bir drama sürüklüyorlardı. Bu dramın kaynağı da başka insanların onlar hakkında hüküm vermesidir, bundan kurtulamamalarıdır."
Fazlasıyla okunmaya değer bir eser.
Mal iyesi Hüdadan: Mal sahibi Hüdadan (insanı mal sahibi yapan Allah'tır)
Ana-Beyit: Ana barınağı, ana huzuru
Komsomol: Komünist Gençlik Birliği üyesi
Aytmatov, Cengiz, Gün Olur Asra Bedel, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ocak 2014, Çev. Refik Özdek

Cengiz Han'a Küsen Bulut
İktidarı almak isteyen Cengiz Han, kardeşini öldürür ve kaçtığı dağda davul çalar. Bir savaşta Melkitler karısını kaçırırlar. Ant içen Han, bütün Melkitleri kılıçtan geçirir. Ordusunda da davul sesiyle uyanan Cengiz Han'a Gök Tanrı'nın bir armağanı vardır: başının üstünde gölge eden bulut, onunla birlikte hareket eder. Ancak bulutu kaybedeceği gün tüm kudretini de kaybedeceği haber verilir. Avrupa'ya sefere çıkan Cengiz Han, orduda çocuk doğurmayı yasaklar. Bu yasağı delen bir yüzbaşısını ve sevgilisini öldürür, çocuğu bir bakıcıyla çölde bırakıp giderler. Ancak bulut ortadan kaybolur, bunu gören Han, çıktığı seferi çocukları ve torunlarına bırakıp geri döner ve ölür. Ardından da hanlığı dağılır. Bu efsaneyi defterine yazan kahramanımız, sorgulama için trenle götürülürken kendini trenin önüne atar.
"Çünkü hayatın anlamı mutlu olmak idi, başarı ise mutluluğun başlangıcıydı."
"Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakılacak insan olmazsa soba söner. Sönen, yanmayan sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar devlet olmadan yaşayamazlar: Sobayı tutuşturan, yakan onlardır. Sobayı yanık tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmeliydiler."
"Bükebildiğin, ezip yok edebildiğin şeyin hiç bir önemi yoktur. Baş eğip diz çökenler, galibin insafına kalmışlardır. Ancak budur hakkettikleri. Dünyanın temel düzeni, asıl kuralı da dayanıyordu..."
"Sonra, idam hükmünün yerine getirileceği sırada, yıldırımlar gibi, kulakları delerek yeniden gürleyerek, orada bulunan herkesi, kör bir öc alma duygusu ile çoşturacak, sarhoş hale getirilen vicdanlarda, bu cezanın kendilerine değil de bir başkasına verilmiş olmasının gizli ve vahşi sevinci yaşanacaktı... Aslında o korku salan tutum ve kurbanın kendileri olmayışından ileri gelen vahşi zevk, insanlara bu cezanın haklı olduğu inancını vermekle kalmıyor, Han'ın yönetim tarzını da kabul ettirmiş oluyordu onlara."
Yazarın Gün Olur Asra Bedel adlı eserinin, devamından öte eksik kısmıdır, okunmalıdır.
Feliks Edmunoviç Dzerjinski (1877-1926): İlk Sovyet Gizli Polis Örgütü'nün kurucusu ve şefi olan Bolşevik lider
Moloch (Molek): İlkçağda, Hz.Musa'dan önce, İbraniler'in kanla beslenen ve çocuklarını kurban ettikleri ilahları
Aytmatov, Cengiz, Cengiz Han'a Küsen Bulut, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ocak 2014, Çev. Refik Özdek

(1) resim: http://www.dr.com.tr/pimages/Content/Uploads/ArtistImages/artist_155174.jpg?ver=30072013
(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Toprak_Ana#Ta.C5.9F.C4.B1d.C4.B1.C4.9F.C4.B1_Anlam_ve_.C3.96nem
(3) Aytmatov, Cengiz, Beyaz Gemi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ekim 2013, Çev. Refik Özdek, sf. 170
(4) a.g.e. 171
(5) a.g.e. 173

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş