Lev Nikolayeviç Tolstoy- Sivastopol / Hacı Murat

L. N. Tolstoy'dan iki eser: Sivastopol ve Hacı Murat.
Sivastopol, üç hikayeden oluşur. Hikayeleri yazarken Tolstoy, subay olarak katıldığı Kırım Savaşı'ndaki tecrübelerinden faydalanır. Yazar kitaba romantik bir üslupla başlar:
"Şafağın ilk ışıkları Sapun Dağı üzerindeki ufku yeni yeni boyamaya başladı; lacivert deniz, üzerinden gecenin siyahlığını attı, sudaki şen yansılarıyla oynaşmak için günün ilk ışıklarını bekliyor; körfezden doğru soğuk ve sis geliyor..."
Fakat sonrasında gelen gerçeklik, eserken yüzünüzü kesecek gibi olan rüzgar kadar sert olur:
"Sivastopol kuşatmasının ilk dönemlerine ilişkin öyküler ancak şimdi güzel birer tarihsel söylence olmaktan çıktı sizin için ve gerçek bir olguya dönüştü."
İlk hikayede yazar, size cepheyi gezdirir ve cepheyi gezdirirken hem sizi hem de karşınıza çıkacakları her iki tarafta bulunmuş kadar iyi analiz eder:
"Sizi daha kapının eşiğinde duraksatan duyguya aldırmayın, kötü bir duygudur o, ilerleyin, sanki acı çeken insanları seyre gelmişsiniz gibi bir duygunun utancına kapılmayın; utanmayın, gidin ve onlarla konuşun: Kendileriyle ilgilenen bir yüz görmek bu talihsiz insanları sevindirecektir..."
"Sivastopol savunucularının nasıl insanlar olduklarını anlamaya başlıyorsunuz artık ve bu adamcağız önünde nedense kendinizden utanıyorsunuz; ona duygularını nasıl paylaştığınızı, ona nasıl hayranlık duyduğunuzu anlatabilmek için söylemek istediğiniz çok şey var, ama aklınıza uygun sözcükler gelmiyor, aklınıza gelenleri de siz beğenmiyorsunuz ve bu sakin, sessiz, kendi kendisini fark etmeyen bilinçsiz büyüklük, bu metanet, ruh sağlamlığı, bu kendi üstün değerinden utanış karşısında başınızı sessizce önünüze eğiyorsunuz."
Sonraki hikayelerde bir anda kendinizi savaşın ortasında bulur ve savaşın tüm gerçek yüzlerini görürsünüz: siperde kahramanlık destanları yazan askerler ve aynı şehirde sıcak evin penceresinden sipere bakıp savaş hakkında yorumlarda bulunan komutanlar, aslında kendisine gelen havandan korkan fakat etrafındakilere cesur görünmek için eğilmeyen ve korunmayanlar...:
"Biliyor musun, ben bu top atışlarına öyle alıştım ki, eminim ileride Rusya'da yıldızlı bir gecede gökyüzünde göreceğim bütün yıldızlar bana top mermisi gibi gelecek... bu denli alışıyor insan!"
Hikayeleri okurken yanınıza top güllesi düşecek ve asker gibi siz de korkup çömelmek isteyeceksiniz. Yaralandığınızda sedye ile getirildiğiniz yerde siz de acıklı duruma tanıklık edeceksiniz.
"Yaralılarca işgal edilmemiş her açık alanı kaplayan kan gölleri, birkaç yüz insanın sıcak soluğu ve sedyecilerin terinin karışımından oluşan, çok özel, yoğun, ağır bir kokuyla dolmuştu, değişik yerlerinde yanan dört mumun donuk, kederli bir ışıkla aydınlattığı salon."
Ve kitabın sonunda savaşı bir daha sorgulayacaksınız...

Ulan: Moğolca ve Tatarcada mızraklı süvari anlamında kullanılan sözcük. Önce Polonya'da daha sonra da tüm Avrupa'da hafif süvari birlikleri ve bu birliklerin mensupları için kullanılır oldu.
Allah Allah: Türklerle savaşa savaşa askerlerimiz bu düşman narasına öyle alışmışlardır ki, bugün hangi askerimize soracak olsanız Fransızların da hücuma kalktıklarında "Allah Allah!" diye bağırdıklarını söyleyecektir.
Moskova: Pek çok askeri birlikte subaylar yarı küçümser yarı da sevecen bir edayla erler için "Moskova" ya da "prisyaga" (ant, yemin) derler.
Kantonist: Rusya'da 1804-1865 yılları arasında geçerli olan bir uygulamanın adı. Buna göre asker çocukları, daha doğdukları günden başlayarak asker sayılıyor ve ölene dek hep asker kalıyorlardı.

Hacı Murat, Kafkas kartalı Şeyh Şamil'in en gözde komutanlarından biridir. Fakat bir iddiaya göre dost görünüp Rusları arkadan vurmak için hikayeye göre ise Şamil ile arasındaki husumetten dolayı Ruslara sığınır. Ruslardan Şamil'in elinden ailesini kurtarmaları, karşılığında Şamil'i yenip Kafkasya'yı kendilerine teslim etmeyi teklif eder. Ancak Ruslar mesafeli hareket ederler. Rusların bu tutumu karşısında Hacı Murat, yanındaki beş müridiyle ailesini kurtarmaya giderken Rusların kendisine koyduğu yasağı çiğnediği için katledilir. Ve Tolstoy, Hacı Murat'ın teslim oluşundan öldürülüşe kadar zamanı; "Epey önce Kafkasya'da geçmiş, birazına bizzat tanık olduğum, birazına görenlerden dinlediğim, birazını da hayalimde canlandırdığım bir öykü" diyerek anlatmaya başlar. Tolstoy, Hacı Murat'ın da Çeçenlerin de Rusların da hakkını yemez ve herkesin iyisi yanında kötü tarafını da dile getirir. Örneğin, Hacı Murat Ruslara büyük kayıplar verdiği halde kendisi ile karşılaşan ve az buçuk muhabbet eden her Rusun hakkındaki görüşü namert, cesur ve kibar olduğudur. Rus Çarı I. Nikolay, her zaman doğru yaptığı inancındadır: evli olduğu halde bir kadınla beraber oluşu ardından sabahki huzursuzluğunu şöyle anlatır:
"Yanlış bir şey yapmadığından emin olduğu halde, içinde tatsız bir duygu vardı; bu duyguyu bastırmak için kendisine her zaman rahatlık veren şeyi düşünmeye başladı: Ne kadar yüce bir insan olduğunu."
Bunun yanında çarın ne kadar gaddar biri olduğunu ifade etmekten geri durmaz:
"Ortodoksluğu kabul etmek istemeyen köylülerle ilgili olarka Bibikov'un uyguladığı önlemleri onaylayan Çar, boyun eğmeyen bütün köylülerin askeri mahkemeye verilmesini emretti. Bu, köylülerin sıradan geçirilmesi anlamına geliyordu."
Bir yandan çarın gaddarlığını ortaya koyarken bir yandan yanındaki iyi adamların acizliğini de gözardı etmez:
"Bibikov, Katolik köylülerle ilgili emirdeki acımazlığın da, hazine topraklarında yaşayan ve tek özgür köylü kesimini oluşturan köylülerin çar ailesinin topraklarına bağlanarak köleleştirilmeleri emrindeki adaletsizliğin de farkındaydı. Ama yapabileceği bir şey yoktu."
Rusların köylere baskın sonrası durumu açıkyüreklilikle dile getirir:
"Oğlunun, o güzel oğlanın, o gözleri pırıl pırıl parlayan, Hacı Murat'a hayranlıkla bakan oğlunun bir at çuvalına sarılmış ölüsünü getirdiler camiye. Sırtından süngülemişlerdi çocuğu."
"Su alamasınlar diye çeşmenin de her yanını dışkılarıyla kirletmişlerdi. Cami de aynı akıbete uğramıştı, imamla öğrencileri temizlemeye çalışıyorlardı."
Ve baskın sonrası bir Çeçenmiş gibi Çeçenlerin haleti ruhiyesini de açıksözlülükle anlatır:
"Yediden yetmişe tüm Çeçenlerin Ruslara karşı nefretinden söz eden tek kişi yoktu. Çünkü nefret değildi duydukları, onun çok daha ötesinde bir şeydi: Rus köpeklerini insandan saymıyor, bu yaratıkların akıl almaz acımasızlıkları karşısında şaşkınlıkla karışık bir tiksinti duyuyorlardı ve nasıl fareyi, zehirli örümceği, dağdan inen kurtları doğal korunma refleksi ile yok etmek isterlerse, onları da öyle yok etmek istiyorlardı."
Şeyh Şamil ise:
"Şamil susuğ uzun uzun Yusuf'un [Hacı Murat'ın Şamil'in elindeki tutsak oğlu] yüzüne baktı: 'Seni, acıdığım için öldürmediğimi ve bütün hainlere yaptığım gibi gözlerini oyacağımı da yaz.'"
Yürekli bir Rus'un açıksözlü kaleminden çıkan ve Çeçenlerle Ruslar arasındaki ilişkinin konu edindiği bir öykü okumak ilgi çekici...

Kunak: Bazı Kafkas dillerinde dost
Gurda: Değerli bir Kafkas kılıcı

TolstoyLev Nikolayeviç, Sivastopol, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009, Çev. Mazlum Beyhan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş