Joseph Fouche:Bir Politikacının Portresi'den Notlar


“1790’daki papaz öğretmeninin, 1792’de kiliseyi yağmalayan kişinin, 1793’teki komünistin, beş yıl sonraki zengin milyonerin ve on yıl sonraki Otranto Dükü’nün aynı kişi, aynı yüz ve aynı saçlarıyla Joseph Fouche olduğunu anlamak için çaba harcamak gerekir.”
“Toplumun en alt kesimi bu kötü ve kokuşmuş kraliyet yönetiminin hiçbir kademesinde yer alamıyordu; işte bu nedenle, insanların yıllarca el açarak adeta dilenip de elde edemedikleri haklarını çeyrek yüzyıl sonra yumruklarını kaldırarak talep etmeleri hiç de şaşırtıcı değildir.”
“Sadık olma konusunda Joseph Fouche, yaşamı boyunca değil bir insana, Tanrı’ya karşı bile kendisini sorumlu hissetmemiştir.”
“…başkalarının tutkularını sonuna kadar kullanmalarına izin verir, kendilerini tüketinceye ya da kendilerini kaybedip bir açık verinceye kadar sabırla bekler, ancak ondan sonra acımasızca vururdu.”
“Erken olgunlaşmış olan Fouche, bir devrimin hiçbir zaman kendisini başlatanlara değil, aksine her zaman onu sona erdirenlere, bir ganimetmiş gibi üstüne çökenlere yaradığını biliyordu.”
“Her zaman bir numaralı kişinin arkasında olmak, arkasına gizlenip onu öne çıkarmak ve bu kişi aşırıya kaçınca, en önemli anda elini çekip onu yüzüstü bırakmak, Fouche’nin en sevdiği rol olmuştur.”
“…baskı ve aşırı zenginlik sözünü duyunca öfkeden kanı kaynamayanlar, özgürlük şehitleri için hiçbir şey hissetmeyip de halkın düşmanları için merhamet gözyaşları dökenler, eğer bu insanlar kendilerini cumhuriyetçi olarak tanımıyorlarsa, yalan söylüyorlardır. Terk etsinler bunlar ülkemizi, aksi halde bunların gerçek yüzü ortaya çıkarılacak, pis kanları özgürlüğün toprağını sulayacaktır.” [Fouche]
“…Fouche iki aylık bir faaliyetten sonra Meclis’e gururla şunları yazar: ‘Buradaki insanlar zengin olmaktan utanıyor.’ Oysa gerçekte şöyle demesi gerekirdi: ‘Buradaki insanlar zengin sayılmaktan korkuyor.’ “
“Bu hemen hemen tüm devrimlerin sırrı ve liderlerinin trajik yazgısıdır: Hiçbiri kanı sevmez, ancak kan dökmek zorunda kalırlar… aslında hepsi siyasi muhaliflerini idam tehdidiyle sindirmek istemişlerdir; fakat cinayetin nifak tohumu, öldürmenin haklı nedenlerini dinlemez. Yani Fransız devrimcilerinin suçu kandan değil, kanlı sözlerden sarhoş olmalarıdır: Yaptıkları en büyük çılgınlık, halkı galeyana getirmeleri, kendi acımasızlıklarını onaylatmak için kan damlayan bir üslup kullanmaları ve sürekli olarak hainler ve darağacı üzerine hayaller yaratmalarıdır. Ancak bu vahşi ve kışkırtıcı sözlerle kendinden geçen, sarhoş olan ve başka hiçbir şey düşünmeyen (bir tek şeye odaklanan) halk, zorunlu olduğu açıklanan bu “sert cezalar”ın uygulanmasını talep ettiğinde, liderler buna karşı duracak cesareti bulamazlar: Giyotin hakkında söyledikleri yalan olmasın diye, insanları giyotine gönderirler… Ne yazık ki dünya tarihi, çoğu kez anlatıldığı gibi, sadece insan cesaretinin tarihi değil, insan korkaklığının da tarihidir. Siyaset de öyle sanıldığı gibi kamunun yönetilmesi değil, liderlerin kendilerinin yaratıp etkiledikleri aynı makamın önünde kul köle olup eğilmesidir. İşte böyle çıkar savaşlar: Tehlikeli sözcüklerle oynamaktan, ulusal tutkuların aşırı kışkırtılmasından ve politik suçlardan; yeryüzünde hiçbir kötülük ve canilik insan korkaklığı kadar kan dökmemiştir.”
“Fakat bu zehrin bir de sırrı vardı, suni olarak arıtılıp bütün güçleri bir araya getirilince, panzehrini içinde saklıyordu. Yani bu durumda –çelişkili gibi görünse de- Robespierre korkusu, Robespierre’den kurtulmalarını sağlayabilirdi.”
“İnsanlık tarihinde en büyük haberciler sürgünden gelmiştir, büyük dinlerin elçileri Hazreti Musa, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed, Buddha en önemli sözlerini söylemeden önce çölün sessizliğine çekilmek, insanlardan uzaklaşmak zorunda kalmışlardır.”
“Bir sanatçıyı, bir komutanı ve bir iktidar insanını arzu ve isteklerinin sürekli gerçekleşmesi kadar hiçbir şey zayıflatamaz; ancak başarısızlığa uğradığında öğrenir sanatçı eseriyle gerçek ilişki kurmayı, ancak yenildikten sonra öğrenir komutan hatalarını, ancak gözden düştükten sonra öğrenir bir politikacı gerçek siyasi kavrama yeteneğini.”
“Çünkü haber her şeydi; savaşta da, barışta da, politikada da, ekonomide de. 1799 Fransa’sında güç, terör değil, sadece bilgiydi. Her Thermidorcunun bir tehlike yaratmasını önlemek ve üstekileri kul köle etmek için, kimin ne kadar para aldığını bilmek, kimden rüşvet aldığını, kaç paraya satın alındığını bilmek gerekiyordu; gerek onları bastırmak gerek kışkırtıp siyasette doğru yöne yöneltmek için, komploları öğrenmek gerekiyordu; becerikli finans çevreleriyle borsada iş yapıp nihayet servet sahibi olmak için savaş alanlarındaki haberleri de, barış görüşmelerindekini de önceden bilmek gerekiyordu. Böylece bu haber makinesi Fouche’nin eline sürekli para akıtıyordu ve para da makinenin sessiz çalışması için yağ yerine geçiyordu. Kumarhanelerden, genelevlerden, bankalardan milyonluk meblağlar Fouche’nin eline geliyor ve bunlar rüşvet için kullanılıyor, rüşvet de bilgiyi getiriyordu: Böylece tek bir kişinin olağanüstü çalışma gücü ve psikolojik dehası sayesinde birkaç ay içinde yoktan var ettiği bu muazzam ve zekice işleyen bilgi mekanizması ne duruyor ne de insanı yolda bırakıyordu.”
“Bir zamanlar Lyon’da olduğu gibi yine terör esmeye başlamıştı, ancak bu sefer terör estiren o kaba, gıcırdayarak inen giyotinin ölümcül baltası değildi, aksine binlerce insana suçluluk bilinci, dinlenildikleri ve yaptıklarının ortaya çıkacağı duygusu aşılanarak korkunun ruhsal zehriyle soluk kestiren bir terördü bu.”
“Tarihin her zaman coşkuyla bahsettiği eylemler ve başarılar yalnızca süvari saldırılarından ve fethedilen ülkelerden ibaret değildir, Austerlitz, Eylau ve Valladolid değildir Napoleon Bonaparte’ın büyük eylemleri, aksine yıkılmış, partiler tarafından parçalanmış Fransa’yı yeniden hayat gücü olan bir devlete dönüştürmesidir, değersiz hale gelen banknotların gerçek paraya dönüştüğü ve yeni yaratılan Napoleon hukuku ve ahlakını tunç gibi sert, ama insancıl bir biçimde yıllarca uygulamasıdır.”
“Çok dikkkatli olan Fouche’nin ihaneti kanıtlanamamıştır, ancak sadakati de. Kendisini zor duruma düşürmemiştir, ama güvenilir olduğunu da gösterememiştir, yani her zamanki kimliğini kanıtlamıştır: iyi zamanda güvenilir, kötü zamanda güvenilmez olduğunu. Bonaparte, Fouche’yi görevden almaz, onu azarlamaz, cezalandırmaz, ancak o günden sonra ona güvenmez de.”
“Bonaparte, Fouche’yi tanıyordu; Fouche’nin tedirgin, oyuna düşkün entrikacı eli olduğunu biliyordu; bu elleri bağlayamayacağına göre, onları altınla doldurmak en iyisiydi.”
"Gerçekten de onun hakkında en doğru sözleri, onu çok iyi tanıyan Napoleon, St. Helene Adası’ndayken söylemiştir: “Sadece tek bir gerçek ve kusursuz hain tanıdım: Fouche!”
“Aksayan Talleyrand daha düzgün yürüyebilmek için kolunu Fouche’nin omzuna dayamıştı –Chateaubriand’ın alaycı bir ifadeyle dediği gibi, ‘Kötülük, ihanete yaslanmıştı’-…”
“Carnot’un öfkesi yükselir: ‘Şimdi ben nereye gideceğim, hain herif!’ diye küçümseyerek bağırır kraliyetin çiçeği burnunda Polis Bakanı’na. Fakat Fouche de aynı küçümseyici tonla, ‘Nereye istersen oraya, aptal herif!’ diye yanıtlar.”
Satyr: eski yunanda klasik tragedya üçlemesinin ardından izleyiciyi eğlendirip rahatlatmak amacıyla sunulan burlesk komedi. Tragedya yazarlarının yazdığı bu oyunlarda genellikle tragedyada konu olan bir efsane kahramanı yer alırdı.
Herostat: adının ün kazanması için memleketinde Artemis Tapınağını yakan bir Efesli. Almanca ’da Herostat, ün kazanma hırsıyla suç işleyen kişi anlamına gelmektedir.

Zweig, Stefan. "Joseph Fouche: Bir Politikacının Portresi", Can Yayınları, Şubat 2012, İstanbul. Çevir. Gülperi Sert

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş