Rotterdamlı Erasmus: Zaferi ve Trajedisi Üzerine

Stefan Zweig, denemesine ileriki bölümlerine zemin hazırlamak adına "misyonu ve yaşamının taşıdığı anlam" başlığı altında Erasmus'un hayatını şekillendiren temel olayların karakterlerini ve yönlendiren temel düşünceleri ifade ederek başlamaktadır:
"Somut olan, elle tutulup gözle görülebilen, her zaman kitleye soyut olandan daha kolaylıkla nüfuz eder; onun içindir ki bir ideal yerine somut nitelik taşıyan, yöneltilebilen, başka bir sınıfa, ırka yada dine dönük düşmanlığı dile getiren sloganlar siyaset pazarında daha çabuk benimsenir. Çünkü, bağnazlığın öldürücü ateşini körükleyebilecek en büyük güç, nefrettir."
"bazen öylesine şiddetli gerilimler doğar ki, bütün yeryüzü ikiye bölünür ve oluşan kocaman çatlak, her ülkeden, kentten, evden, aileden ve yürekten geçer. O zaman kitlenin korkunç basıncı, bireyi her yanından sıkıştırır ve bire, kendisini bu kollektif çılgınlığın etkisinden ne koruyabilir ne de kurtarabilir; böylesine azgın bir tufan, sığınabilecek tek güvenli köşe bırakmaz."
"Erasmus'un misyonu ve hayatının anlamını oluşturan ana öğe, karşıtlıkların hümanizmin anlayışı içerisinde bağdaştırılmasıydı."
"[Erasmus] Bir kamış gibi eğilip büküldü, sağa sola sallandı ama bunu kırılmamak, her eğilişten sonra yine doğrulabilmek için yaptı."
Ardından tarihçi kimliğinde 16. yüzyılı değerlendirir ve sonrasındaki yüzyıllar ile kıyaslamasını yapar. Sonrasında biyografi şeklinde Erasmus'un karakterinin şekillendiği gençlik yıllarına gider ve olaylar eşliğinden Erasmus'un karakter analizini yapar:
"Erasmus, gerçi bağnazlık konusunda bağnazdır, ama bundan ötürü asla başkaldıran bir kişi ya da bir devrimci değildir."
"Erasmus, dünyanın anlamını ancak harflerin yardımıyla özümseyebilen titiz bilge kişinin örneğidir. Gerçekle ilişki kurması, yalnızca kitapların aracılığıyla olur."
"O [Erasmus], düşüncelerinde belki derine inmeyen, ama doğru düşünmesini bilen bir kişiydi."
Akabinde Erasmus'un hümanist yanını artıları ve eksileriyle değerlendirir. Sıra eserlerine gelir, Zweig, bir eleştirmen kimliğiyle Erasmus'un eserlerini değerlendirir ve eleştrisini yapar, özellikle Deliliğe Övgü'nün üzerinde durur.
Sonrasında birikimiyle kime hümanist denir, hümanist'in karakteristik özellikleri nelerdir, hümanizmin kaderi nedir sorularına yanıt verir:
"Tarihin akışı boyunca, gerçek bir düzenin ruhsal önderliğinde gerçekleşmeyen ayaklanmalar ve patlamalar, hiçbir zaman tehlikeli olmamıştır -asıl kargaşalar, kanlı ve yıkıcı devrimler, ancak kaba güç kullanma içgüdüsü bir düşüncenin hizmetine girdiği ya da düşünce bu i.güdüden yararlandığı zaman ortaya çıkar..."
"...hümanist yetiştirilmiş ve hümanist düşünceli insan, kendisini hiçbir ideolojiye adamamalıdır, çünkü bütün düşünceler, özleri gereği hegemonya kurmak peşindedirler; bir hümanist hiçbir partiye bağlanmamalıdır, çünkü bir partiden olan her insanın görevi yanlı görmek, yanlı duymak ve yanlı düşünmektir."
"Halkı anlamaya ve ondan bir şeyler öğrenmeye çalışmak yerine, halka tepeden bakarak ders vermeye çalışması, organik açıdan hümanizmin temel yanlışıydı."
Ve sıra Erasmus'un hayatının geri kalan kısmının tümünü işgal eden büyük hasmına, Luther'e, gelir. Kronolojik olarak Erasmus ile Luther arasındaki ilişkiyi analizlerini de ilave ederek anlatır:
"Başlangıçta Luther'in ve Erasmus'un istedikleri, aynı şeydi, ama yaradılışları gereği isteme biçimlerinde ortaya çıkan büyük karşıtlık, kişilikleri bakımından bu istekleri birer çelişkiye dönüştürdü."
"Dünyaya gelmiş tüm dahiler arasında Luther belki de en bağnaz, en boyun eğmez ve en savaşçı olanıydı."
"(Erasmus:) 'Yeniden canlanan bilim yaşamına gereğince destek olabilmek için, yapabildiğim ölçüde yansız (integrum) kalıyorum ve aklın kılavuzluğundaki bir çekimserliğin, olaylara haşin bir tutumla karışmaktan daha iyi sonuç vereceğine inanıyorum' "
"Katolik tanrıbilimcilerin öfkeyle söylediği gibi, Luther, onun [Erasmus'un] yumurtladığı yumurtalar üzerine kuluçkaya oturmuştu."

Eseri bitirdikten sonra Erasmus, okuyucunun gözünde kocaman olmaktadır. Ancak bir de bu devi meydana getiren vardır, neredeyse devden de büyük. Yalın fakat basit olmayan anlatım, yargıların sistematik şekilde ifade edilişi, satır aralarında dertli insanın serzenişleri.. Eser, tam anlamıyla ne bir deneme ne bir tarih kitabı ne biyografi ne de bir eleştiri kitabı; Zweig, yeri geldiğinde yorumcu, yeri geldiğinde tarihçi, yeri geldiğinde de eleştirmen olmaktır. Bir solukta okunacak eser.

Zweig, Stefan. "Rotterdamlı Erasmıs: Zaferi ve Trajedisi", Can Yayınları, 2011, İstanbul. Çevir. Ahmet Cemal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş