Dostoyevski- Batı Çıkmazı/Puşkin Üzerine Konuşma

"6 Haziran 1880'de [ölümünden 43.5 yıl sonra] Moskova'da, Puşkin'in bir heykelinin açılış töreni yapıldı. Bu Rusya'da bir şair için dikilen ilk heykeldi. Olay üç gün süren tören ve toplantılarla kutlandı. Bu törenlerde Puşkin'in eserlerinden örnekler okundu, şair övüldü ve büyük bir çoşkunlukla Rusya'nın milli şair'i ilan edildi."
Bugün Puşkin'i değerlendirirken sıradan bir okuyucu olarak yargılarda bulunduğumu farkettim. Peki Puşkin dönemi bir yazar, özellikle de Puşkin'den çok etkilendiğini iddia ettğimiz bir büyük üstad, Puşkin'i nasıl yargılıyordu acaba? Bunu merak ediyordum, araştırdım ve Puşkin'in heykelinin açılışının yapıldığı ve festivale dönen törende Dostoyevski'nin de uzun bir konuşma yaptığını ve bu konuşmanın kitap haline getirildiğini öğrendim:

"Dostoyevski konuşmasını, üç gün süren kutlama törenlerinin en son günü yapmıştı. Bir akşam önce Turgenyev konuşmuştu. Bu konuşma, çok iyi olmasına rağmen halk tarafından soğuk karşılanmıştı. Turgenyev'in Puşkin'i değerlendiriş şekli heyecanlı dinleyicilere fazla uzak ve soğuk gelmişti. Dostoyevski ise tam tersine, hararetli konuşmasıyla daha en başından herkesin kalbini fethetmişti."

Dergah yayınları, kitabı önsözünde tanımladığı:
"Bütün bu çalkantıların tek bir gayesi vardı: 'Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak.' Yani ondokuzuncu yüzyıl Batı kapitalizminin sömürgeci geçmişinin üzerine bina ettiği göz kamaştırıcı ileri teknolojik seviyeye varmak. Yani liberalist anlamda hür ve yine aynı anlamda müreffeh bir Batı ülkesi haline gelmek."
Batıyı ve Batılaşmayı daha iyi anlayabilmemiz için yayınlıyor. Kitap iki bölümden oluşuyor; Puşkin'in cenazesinde Dostoyevski'nin çektiği nutuk ve bu nutka karşı eleştri kaleme alan bir gazeteciye Dstoyevski'nin cevabı.
"Gogol: 'Puşkin, olağanüstü bir olay ve belki de Rusya'nın içinde doğmuş tek olaydır' der. 'Hem de ileriyi görme yeteneği olan bir kişidir.' diye ekleyeceğim ben. Evet, şurası inkar edilemez ki Puşkin, biz Ruslar için bir peygamber olarak ortaya çıkmıştır. O, ilk defa bizim tam anlamıyla şuurlanmaya başladığımız bir devrin en başında görünür. Bu şuurlanma, Deli Petro'nun devrimlerinden ancak bir yüzyıl sonra oluşmaya başlamıştır. Bu karanlık yolda yürürken bize yol gösteren, yardım eden bir ışık olmuştur Puşkin. İşte bu yönden Puşkin adeta ileriyi gören bir peygamber gibidir."

sözleriyle başladığı konuşmasında Dostoyevski, Aleksandr Puşkin'in dört özelliğinden bahseder:
"Puşkin derin görüş yeteneği, üstün zekası sayesinde ve kalben tam bir Rus olduğu için, toplumumuzun aydınları arasında sık sık görülen bir hastalığın bellibaşlı belirtilerini teşhis eden ve ortaya çıkaran ilk Rus yazardır."
Dostoyevski bu hastalığı şöyle betimler: "Diğer taraftan Avrupa'daki -o büyük zenginliklerle dolu Avrupa'daki- bütün ülkelerin toplum yapısı zayıflamış durumdadır. Bu ülkeler belki de yarın hiçbir iz bırakmadan yok olacak ve bunların yerini tamamen yeni, daha öncekilere hiç benzemeyen birşeyler alacaktır. Avrupa'nın çöküşüne, toplamış olduğu bütün hazineler de engel olamayacaktır, çünkü 'göz açık kapayıncaya kadar bütün zenginlikler de yok olacaktır'. İşte gerçekten hasta ve çürümüş düzen; halkımıza, erişilmesi gereken bir ülkü olarak gösterilmektedir. Ve onlara, bu düzene erişmeden, Avrupa'ya herhangi birşey fısıldamaya bile cesaret edemeyecekleri söylenmektedir." Ve bu hastalığa kapılmışların şu düşünceler içerisinde olduğunu ileri sürer: "Geçmiş ilanetle anan bizimdir. İşte bizim formülümüz bu. Halkı kendi düzeyimize yükseltmeye başlar başlamaz bu formülü sonuna kadar uygulayacağız. Ve eğer halk aydınlanma yeteneğinden yoksun olduğunu gösterirse o zaman 'halk yok edilmelidir'. Çünkü o zaman Rus halkının ancak itaat etmeye zorlanması gereken değersiz ve vahşi bir sürüden ibaret olduğu açıkça ortaya çıkmış olacaktır."
"Rus milletinin manevi güzelliğini temsil eden tipleri yaratan ilk yazar yine Puşkin'dir." 
Puşkin'den bahseden bütün yazıların da dile getirdiği Puşkin'in bu özelliğinden dolayı Dostoyevski, Puşkin'in tespit ettiği hastalığa karşı Rus halkına ümit de aşıladığını iddia eder: "Puşkin hastalığı teşhis ederken bir yandan bize umut da vermişti." Çünkü "Puşkin'in bütün eserlerinde Rus milletinin kişiliğine ve manevi gücüne duyulan bir inanç göze çarpar. İnanç olan yerde umut da vardır. Rus milleti için umut." Ve buna Boris Godunov'daki keşişi örnek olarak verir.
"...daha önce hiçbir yazarda görülmemiş olan, Puşkin'in sanat dehasına has çok değişik bir özelliğidir. Bu, onun milli sınır tanımayan, evrensel anlayış ve diğer milletlerin dehalarıyla bir beden haline gelebilme, icabında onlardan biri olabilme yeteneğidir." 
Dostoyevski, iddiasını "Mesela Şekspir'in İtalyanları bile hemen hemen her zaman tipik İngilizlerdir. Bütün dünya şairleri içinde yalnızca Puşkin kendini tamamen başka bir ülkenin insanları yerine koyabilme yeteneğine sahiptir." argümanıyla destekler. Ve Puşkin'in bu yeteneğine Mısır Geceleri'ndeki İtalyan şairi  örnek verir.
"Sadece Puşkin'de değil bütün Rus milletinde vardır. Tabii Puşkin kusursuz bir şair olduğu için bu yeteneği sanatı aracılığıyla en kusursuz bir biçimde ifade etmiştir. Gerçekten de bizim halkımızda böyle bir evrensel anlayış ve uzlaşma eğilimi vardır."
Rusya'da ve aynı zamanda Puşkin'de gördüğü bu özelliği Dostoyevski: "Diyorum ki Rusya kalben, bütün insanlığı içine alan bu evrensel birliğe belki de bütün diğer ülkelerden daha çok hazırdır. Tarihimizde, büyük adamlarımızda, Puşkin'in sanat dehasında bunun izlerini görüyorum" diyerek destekler. Bu evrensel birlikteliği şu şekilde açıklar: "Ben zamanla bizim -daha doğrusu çocuklarımızın- istisnasız şunu anlayacağımıza inanıyorum: gerçek bir Rus'un emelleri Avrupa'daki anlaşmazlıkları uzlaştırmak, ruhumuzdaki Avrupa özlemini gerçekleştirmek, kardeşçe bir sevgi içinde bütün kardeşlerimizle birleşmek ve bu birliğin, bu büyük evrensel uyumun son sözünü, İsa'nın doktrinlerine uygun biçimde söylemek olmalıdır!"

Kitabın ikinci kısımda Dostoyevski, kendisini eleştiren gazeteciye cevap yazarken kendi penceresindeki Batı/Avrupa'yı ve Batılılaşma/Avrupalılaşma algısını bütün çıplaklığıyla ortaya koyar:
"Bizde Batı'da olduğu gibi İsa'Nın kişiliği bilimin gölgesinde kalmayacaktır. Esasen Batı'da da liberallerin iddia ettiği gibi İsa'nın önemini yitirmesinin sebebi bilim değildir. Bilimin ortaya çıkmasından çok önce kilise İsa'nın kişiliğinin anlamını kasten değiştirmiş, kendisi kiliselikten çıkıp bir Roma devleti haline gelmiş ve yine bu devleti Papalık haline getirmiştir. Evet Batı'da artık gerçek Hıristiyanlık ve gerçek kilise mevcut değildir. Belki hala birçok Hıristiyan vardır ve bunlar hiçbir zaman yok olmayacaktır. Fakat Katoliklik artık gerçek Hıristiyanlık olmaktan çıkmış, soysuzlaşıp bir çeşit putperestliğe dönüşmüştür. Protestanlık ise dev adımlarla Ateizme doğru inmekte ve sağlam ahlak kuralları yerini titrek, sulu ve dönek bir ahlaka bırakmaktadır."
"Aydınlanmak Hıristiyanlığa ve İsa'ya inanmaktan ibaret değildir, hiçbir surette olamaz. Bu inançlar ancak zincirin bir halkasıdır. Onun yanısıra bilime, içtimai ülkülere, ilerlemeye ve daha birçok şeye gerek vardır. Buna verecek bir cevabım yok. Ayrıca cevap vermek de yersiz olur. Çünkü belki kısmen, mesela bilime ilgili kısımlarda haklısınız. Fakat halkımızın aydınlanmasının en önemli temelinin Hıristiyanlık olduğunu ve sonsuza kadar olması gerektiğini siz hiçbir zaman kabul etmezsiniz."
"Bu adam bir Rus'du ama 'Avrupalı' bir Rus. Ve birçokları, pek çokları gibi Avrupalı olmaya aydınlanarak değil ahlakını yitirerek başlamıştı."
"Siz bana, sadece 'boşgezen' tipini kınadığım için değil, bu tiği mükemmel bir kişiliğin örneği olarak, sağlıklı bir Rus tipi olarak kabul etmediğim için kızıyorsunuz."
"Bütün dinlerin en önemli inancı kişisel kusursuzluk olduğuna göre, 'dini bir anlayış içinde şahsını mükemmelleştirmek' milletlerin hayatında herşeyin temelidir."
"Artık bu uygarlık küçük desteklerle kurtarılamayacaktır. Kimsenin düşünemeyeceği birşeyler olacaktır. Bütün bu parlamenterlik, bugünlerde ortaya sürülen bütün içtimai teoriler, bankalar, bilim, Yahudiler, hepsi bir anda yokedilecek ve hiçbir izleri kalmayacaktır. Belki Yahudiler hariç. Çünkü onlar o zaman bile, bu yıkılmayı kendileri için karlı kılacak bir hareket tarzı bulurlar."
"Yazınızın en sonunda, bu yazıda bana sert gelebilecek ifadeleriniz için özür diliyorsunuz. Ben ise yazımı bitirirken, sert ifadelerim için -eğer böyle birşey mevcutsa- sizden özür dilemeyeceğim M. Gradovski. Ben A.D.Gradovski'nin şahsına değil, gazeteci A.Gradovski'ye hitap ediyorum. Size kişisel olarak saygı duymamam için en ufak bir sebep yok. Fakat eğer fikirlerinize saygı duymuyor ve bunda ısrar ediyorsam, özür dilememin de bir anlamı olmaz, değil mi?"

Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç, Batı Çıkmazı/Puşkin Üzerine Konuşma, Dergah Yayınları, 1992, Çev. Ülker Bilgin

(1) resim: http://commons.wikimedia.org/wiki/File:Pushkin_Monument_in_Moscow.jpg

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş