Puşkin- Bütün Öyküler, Bütün Romanlar


Esere geçmeden önce belirtmem gerekir ki diğer Rus edebiyatının değeri yüksek eserleri gölgesinde Puşkin'in biri şiir-poeam diğeri tiyatro iki eserini okuduğumda Puşkin beni pek etkileyememişti. Fakat Ataol Behramoğlu'nun yazmış olduğu önsöz, değerlendirmemin doğru olmadığını bana idrak ettirdi:
"Puşkin öncesi Rus yazının ana yönelişleri, romantizm ve klasisizm akımlarıydı. Bunlar da daha çok Batı yazınlarının etkisi altında doğmuşlar, ulusal temele yeterince oturmamışlardı. Puşkin, Batı kültürü ve özgürlükçü düşüncesiyle Rus halk duyarlılığını kaynaştırdığı yapıtlarında, Rus yazın dilini gerek sözcük dağarı gerek tümce yapısı ve anlatım özellikleri bakımından arındırmış, zenginleştirmiş, bu dile çağdaş ve ulusal bir  yapı kazandırmış, ilk kez Rus toplumunun halksal özelliklerini yansıtan tipler yaratmakla Rus yazınında ulusal ve gerçekçi çığırın (Gogol'la birlikte) öncülerinden olmuştur."
Değerlendirme açım yanlıştı çünkü bugüne kadar hep Puşkin sonrası oluşturulan Rus kahramanları okumuştum ancak bu oluşumun yolunu açan Puşkin idi. Ben şimdiye kadar okuduğum Rus kahramanlarla Puşkin'in kahramanlarını kıyaslıyordum fakat Puşkin bu kahramanların ilk yapıcısıydı. Belki boynuz sonradan kulağı geçti, fakat kulağın hakkını vermek gerekir.
Belki şimdiye kadar çok öykü okumadım ancak okuduğum en güzel öyküler bu eserde yer alıyor; özellikle Büyük Petro'nun Arabı, Dubrovski ve Maça Kızı. Birkaç öykü dışında genel konu; aşık genç kadınlar ve erkekler. Ve öykülerin sonuç bölümlerinde aşk ile ilgili yargıya, çoğunlukla genç kızın tarafından varılıyor. Ve tüm bu öyküleri okurken Dostoyevski'nin ne kadar Puşkin'in etkisinde kaldığını düşünüyordum.

Büyük Petro'nun Arabı

Puşkin'in tamamlamadığı ilk roman denemesi. Fakat siz bunu kırküç sayfaya ciltler dolusu upuzun bir aşk romanın heyecanının sığdırıldığını düşünün. Bu eserin tek kötü tarafı, bitmemiş olmasıdır. Adından da anlaşılacağı gibi Büyük Petro'nun Arap olan vaftiz oğlu İbrahim'in yaşadığı bir aşk sonrası evliliği konu alınıyor. Gerçekte Arap İbrahim, Puşkin'in anne tarafından büyük dedesi ve Rus Çarı 1. Petro'nun vaftiz çocuğudur. Yani mevzu ve karakterler, gerçek olaylara dayanmaktadır.
"Edebiyat, bilim ve felsefe, sessiz yazı odalarını bırakmış, düşünceleriyle modayı yönetmek ve ona yaranmak için yüksek sosyetede boy göstermeye başlamışlardı. Kadınlar saltanat sürüyor, fakat tapınış istemiyorlardı artık. Derin saygı, yerini yüzeysel bir inceliğe bırakmıştı."
"Aklında aşk düşüncesi yoktu gerçi, ama kontesi her gün görmek İbrahim için bir gereklilik olmuştu artık. Her yerde onunla karşılaşmak istiyor, her karşılaşmaları Tanrının beklenilmedik bir lütfu gibi görünüyordu ona."
"Kim ne derse desin, karşılık beklemeyen ümitsiz bir aşk, bütün baştan çıkarma hesaplarından daha güvenilir bir biçimde etkiler kadın kalbini."
"Hiçbir şey bir başkasının yüreklendirici uyarılarından daha fazla alevlendirmez aşkı. Aşk kördür, kendine güveni yoktur ve herhangi bir dayanak buldu mu, hemen sarılır ona."

Mektuplarla Roman

Yazım tarzı akıllara Dostoyevski'nin İnsancıklar'ını getiriyor. Fakat kabul etmek gerekir ki -belki birden fazla insanın mektup yazmasından belki konusundan dolayı- İnsancıklar yanında sönük kalır. Tamamlanmış olmasına rağmen bitirdiğinizde tamamlanmamış hissine kapılırsınız -belki de tamamlanmadı gerçekten, son cümlenin ardından üç nokta gelir. Konu, birbirlerini seven gençlerin, dostlarına mektuplarında aşklarından bahsedişleridir. 

"Oradan, ilk altı bölümün bir parça sıkıcı olmakla birlikte, son altı bölümünün okuyucunun sabrını tam anlamıyla ödüllendirdiğini öğrenip, cesaretle işe giriştim."
"Un homme sans et sans reproche
Qui n'set ni roi, ni duc, ni comte aussi.
[Ne kral, ne dük, hatta ne de kont, ama korkusuz, sıkıntısız bir adam]"
"O, gerçek kadar sıkıcı, kusursuzluk kadar ahmaktır."

Merhum İvan Petroviç Byelkin'in Öyküleri

Başta yer alan Yayıncı'nın Notu'nda A.P.'nin bahsettiği kahramanların yine bahsettiği mekanlarda yaşadıkları beş öyküdür.

1.Atış

Konu, bitirilmemiş bir düello defterinin kapatılmasıdır. Karakterler, gerçek dünyadan düşmüş gibidir.
"Gençlerin en bağışlamayacağı şey korkaklıktır. Yiğitliği insan erdemlerinin en yücesi sayar, her türlü ayıbı bağışlayabilecek bir şey gibi görür onlar."

2.Tipi

Konu, iki gencin şaşırtıcı  bir tesadüf sonucu evlenişlerinin hikayesi. Sona yaklaşırken hikayenin yeşilçam'a dönüştüğünü düşünüyorsunuz fakat okuma bittiğinde "yuh" demekten kendinizi alamıyorsunuz. Bu hikayeden sonra öykülerde savaşların izlerini çok net bir şekilde görmeye başlıyoruz. Ve mevzu savaş olunca milliyetçilik sahneleriyle burun buruna geliyoruz, ilk alıntıda olduğu gibi.
"Anayurt dendi mi, nasıl da çoşkuyla çarpardı Rus yüreği! Nasıl da tatlıydı kavuşma anında akan gözyaşları! Ulusal övünç duygusunu ve çar sevgisini nasıl da kaynaştırmıştık elbirliğyle! Ve çar için ne göğüs kabartacak bir dönemdi bu!"
"Sır, hangi türden olursa olsun, kadın kalbine her zaman acı verir."
"Boş bulunup, kendimi tatlı bir alışkanlığa, sizi her gün görmek, sesinizi her gün işitmek alışkanlığına kaptırdım."

3.Tabutçu

Konu, bir tabutçunun ilginç rüyası. Eğlendirici bir masal misali şeklindedir.
"Eğer bir canlı kendine ayakkabı satın alamıyorsa, kızma ama yalınayak da dolaşabilir. Oysa ne kadar yoksul olursa olsun, bir ölü ne yapıp ne edip kendine bir tabut bulmak zorundadır."

4.Menzil Bekçisi

Konu, yaşlı menzil bekçisinin kızının bir askerle kaçışı ve adamın kızını arayışı. Hikayenin bitiminde, hazin bir son sizi beklemektedir.
"Küçük rütbeli bir memurdum o zamanlar. İki katlı bir posta arabasıyla seyahat ediyordum... Benim için hazırlanmış atları yüksek rütbeli bir memurun arabasına koşuverdiğinde bir menzil bekçisinin, bu küçük adamın alçaklığına fena halde içerlerdim. Yine bunun gibi, vali sofrasında uyanık bir uşağın beni atlayarak servise devam etmesine de alışamamıştım uzun süre. Şimdi her ikisi de çok olağan görünüyor bana. Düşünün bir, eğer herkesçe kabul edilen rütbe sırası kuralı değil de, söz gelişi akıl sırası gibi bir kural uygulanacak olsaydı ne yapardık? Kim bilir ne tartışmalar çıkar, uşaklar kim bilir kimden başlarlardı yemek dağıtmaya!"
"... tablosu yapılmaya değer bir tavırla, ceketinin eteğiyle sildiği gözyaşlarının sık sık kestiği hikayesi buydu işte."

5.Köylü Genç Bayan

Konu, zengin bir ailenin şımarık kızının komşunun yakışıklı oğluna kılık değiştirerek oynadığı oyun. Bu hikaye beni sarmamıştı. Bu öyküyü ben yazmış olsaydım, tek amacım kağıt israfı olurdu.
"Köyde yaşamamış okuyucularım, bu taşralı genç kızların ne tatlı yaratıklar olduklarını bilemezler! Açık havada, bahçelerindeki elma ağaçlarının gölgesinde yetişen bu kızlar, dünya ve hayat hakkındaki bilgilerini kitaplardan edinirler. Yalnızlık, özgürlük ve okuma, bizim kentli dilberlerimize yabancı olan duyguları ve tutkuları erkenden geliştirir onlarda. Taşralı bir genç kız için bir araba çıngırağının sesi, serüven demektir. Yakın bir kente yapılan gezi, hayatın bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bir konuğun ziyareti, çok uzun, kimi zaman bütün bir hayat boyunca silinmeyen anılar bırakır... Başkent kadınları onlardan çok daha iyi eğitim görmüş olabilirler. Fakat sosyete hayatı, kısa zamanda kişiliklerini törpüler ve ruhları, tıpkı başlarındaki serpuşlar gibi basmakalıplaşır."

Goryuhimo Köyü Tarihi

Konu, hikayede adı geçen köyün kısa bir tarih denemesi.
"Mantık yasalarını hiçe sayarak tutkularının peşi sıra sürüklenen adam, sık sık yanılgılara düşüyor ve iş işten geçince pişman oluyor."

Roslavlev

Konu, savaş zamanında bir askerin kardeşinin prenses yengesi üzerine gözlemleri. Hikayenin okumaya değer kısmı Prenses ile bir tutsak Fransız arasında geçen diyaloglar.
"Senikur'un selamını yanıtlamayarak, bana:
-Moskova düştü, dedi.
Yüreğim daraldı, gözlerimden sel gibi yaşlar boşandı. Senikur başını eğerek sustu.
Prenses, öfkeden tityeren bir sesle sürdürdü sözlerini:
-Soylu, aydın Fransızlar, zaferlerini kendilerine yaraşır biçimde kutladılar. Moskova'yı ateşe verdiler, Moskova iki gündür yanıyor.
Senikur:
-Ne diyorsunuz? diye bağırdı. Olamaz bu.
Polina soğuk bir tavırla:
-Geceyi bekleyin, herhalde kızıllığı görürsünüz, diye yanıtladı onu.
Senikur:
-Tanrım! dedi. Mahvoldu o. Nasıl? Moskova'nın yanmasının bütün Fransız ordusunun yıkımı olduğunu, Napolyon'un hiçbir yerde hiçbir biçimde tutunamayacağını, kısa bir süre sonra başıbozuk ve hoşnutsuz bir orduyla yakılıp yıkılmış, boşaltılmış topraklardan geçerek çekilmek zorunda kalacağını görmüyor musunuz yoksa? Fransızların, kendi cehennemlerini kendilerinin hazırladığını nasıl düşünebildiniz? Hayır, hayır, Moskova'yı Ruslar yaktı, Ruslar! Korkunç, barbarca bir cömertlik! Şimdi her şey çözümlendir artık. Anayurdunuz tehlikeyi atlattı. Fakat bizimkiler ne olacak, İmparatorumuza ne olacak...
Fransız yanımızdan ayrıldı. Polina ve ben, kendimize gelemiyorduk.
-Senikur haklı mı, Moskova'yı bizimkiler mi yaktı yoksa? dedi. Eğer öyleyse... Oh! Rus kadını olmakla övünebileceğim! Bütün dünya bu büyük özveriye şaşıp kalacak! Şimdi yenilgimiz de korkunç görünmüyor bana. Onurumuz kırıldı çünkü. Avrupa kendi kolunu kesen, kendi başkentini yakan bir halkla savaşmayı bundan böyle hiçbir zaman göze alamayacaktır.
Gözleri öyle parlıyor, sesi öyle çınlıyordu ki! Kucakladım onu. Soylu bir çoşkudan doğan gözyaşlarmız ve anayurdumuz adına ateşli yakarılarımız birbirine karıştı."

Dubrovski

Konu, bir gencin babasının intikamını almak istediği adamın kızına aşık oluşu. Okuduğum en özgün hikayelerden birisi.
"Aç bırakılmış bir ayı, duvara çakılan bir halkaya iple bağlanarak boş bir odaya kapatılırdı. İp bütün odayı dolaşacak kadar uzunlukta olur, sadece karşıdaki köşe korkunç canavarın saldırısından korunabilecek uzaklıkta kalırdı. Genellikle bir acemiyi bu odanın kapısına getirir, ansızın içeri iter ve kapıyı üstünden kilitleyerek zavallı kurbanı kıllı yaratıkla başbaşa bırakırlardı. Üstü başı yırtılan ve kan revan içinde kalan zavallı konuk, can havliyle bu tek korunaklı köşeyi arayıp bulur, fakat kimi zaman tam üç saat boyunca duvara yapışıp kalarak iki adım ötesindeki azgın canavarın kendisine doğru nasıl böğürüp sıçradığını, şaha kalktığını, ona ulaşmak için nasıl yırtınıp çabaladığını görmek zorunda bırakılırdı."

Maça Kızı

Konu, tutkulu bir gencin maça kızı ile imtihanı

Kırcali

Konu, Kırcali'nin yaşamı.

Mısır Geceleri

Konu, Rus bir şairin İtalyan bir şaire yardım edişi. Beni sarmayan kitaptaki birkaç öyküden birisidir. Fakat göze batan, İtalyan şairi İtalyan bir yazar anlatsa idi Puşkin gibi anlatırdı; Puşkin, bir Rus olarak İtalyan'ı Rus'a benzetme yanlışına düşmemiş.
"-Quel est cet homme?
+Ha c'est un bien grand talent, il fait de sa voix tout ce qu'il veut.
-Il devrait bien, madame, s'en faire une culotte
[-Bu adam da kim?
+O mu? O, büyük bir yetenektir. Sesiyle her şey yapabilir.
-Öyleyse kendisine bir pantolon yapsa ya madam.]"
"Şairlik ünvanı, beterin beteri bir şeydir. Bu damgayı bir kere yediniz mi, bir daha ömrünüz boyunca kurtulamazsınız. Halk, kendi malı sayar sizi. Onun yararına çalışmaktan, ona kıvanç vermekten başka bir düşünceniz olamaz. Diyelim tatilden döndünüz. Karşılaşacağınız ilk soru, 'Yeni bir şeyler getirdiniz mi bize?' olacaktır."
"Ben çarım, ben köleyim, ben solucanım, ben Tanrıyım. (Derjavin)"

Yüzbaşının Kızı

Konu, savaşın gölgesi altında bir askerin yüzbaşısının kızına aşkıdır. Yeşilçam gibi bir kaynağı olan bizim milletimize hiç de yabancı olmayan bir hikaye. Okurken sanki bir yerlerde izlemiş, dinlemiş veya başka bir yerde okumuş hissi verecek kadar bizden.
"Dünyanın en tatlı şeyiydi,
Güzelim, seninle buluşmak
Ah, meğer ne zormuş ayrılmak,
Canımdan ayrılıyorum sanki. (Heraskov)"

1829 Seferi Sırasında Erzurum'a Yolculuk

Erzurum'a kadar uzanan Puşkin'in kısa seyahatnamesi. Puşkin, elden gelebildiğince tarafsızca gördüğü her millete dair gözlemlerini ve duyduklarını aktarmaktadır. Normal bir seyahatname kadar akıcıdır. 19.yüzyılda Erzurum'u hem yazar hem Rus olan bir kalemden okumak ilgi çekici.
"Ertesi sabah yola koyulduk. Türk tutsaklar yol yapımında çalışıyorlardı. Yiyeceklerden yakındılar. Kara Rus ekmeğine alışamıyorlarmış. Bana, dostum Şeremetev'in Paris dönüşü söylediği sözü anımsattı bu: 'Paris yaşanılacak yer değil arkadaş. Yiyecek bir şey yok. Kara ekmek bulamıyorsun!'"
"İnsanlar ün karşısında eğilirler sadece. İçlerinde herhangi bir atış bölümüne kumanda etmemiş ikinci bir Napolyon ya da Moskova Telgraf'ta tek satırı yayımlanmamış ikinci bir Descartes bulunabileceğini kabul etmezler. Bizdeki bu ün tapıcılığının nedeni, bencilliğimizdir belki de. Ün karşısında eğilmekle, biz de ona bir katkıda bulunmuş oluruz çünkü."

Zoile: Yunan dilci ve eleştirmen. M.Ö. 4yy'da yaşamış, yaptığı çok sert Homeros eleştirileriyle ün kazanmıştır.
Lavater: İnsanların dış görünüşlerinden yararlanarak kişiliklerini açıklamak konusunda araştırmalarıyla tanınan Alman bilgini
Gezginci Yahudi: Rivayete göre, Hz. İsa'nın tekrar dünyaya gelmesi zamanına kadar serseri dolaşmaya mahkum Yahudi
Kimya taşı: Başka madenleri altına çevirdiği iddia edilen tılsımlı taş
Teosofi: İnsanın Tanrı ya da meleklerle görüşmesi olanağının bulunduğunu ileri süren felsefe
Girişka Otrepyev: Rus çarı Müthiş İvan'ın ölümünden sonra Boris Gudonov adında bir soylu, çarın biricik oğlunu da öldürtmüş, tahta geçmişti. Fakat Girişka Otrepyev adında bir genç papaz, Müthiş İvan'ın oğlu olduğunu ileri sürerek ordu topladı, tahtı ele geçirdi ve bir yıl (1605-1606) saltanat sürdü. Adı, Rus tarihinde Düzmece Dimitri diye geçmiştir.
George Clarence: İngiltere kralı IV. Edward'ın küçük kardeşi. Ağabeyi onu ölüme mahkum etmiş, fakat bunun biçimini seçmekte onu serbest bırakmıştı. Clarence, şarap fıçısında boğulmayı yeğledi.
Ararat: Ağrı dağı
Hermafroditos: Hermes'le Alfrodit'in oğlu. Nemfaların elinde büyümüş, bunlardan Salmakid ona aşık olmuştu. Aşkına karşılık bulamayan Salmakid, Tanrılara yakararak kendi bedeninin sevgilisinin bedeniyle sonsuzca birleştirilmesini diledi. Böylece yarısı erkek, yarısı kadın bir varlık ortaya çıktı.

Puşkin, Aleksandr, Bütün Öyküler, Bütün Romanlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012, Çev. Ataol Behramoğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostoyevski -İnsancıklar

Rainer Maria Rilke - Dua Saatleri Kitabı/Duino Ağıtları/Bütün Şiirlerinden Seçmeler/Malte Laurids Brigge'nin Notları + Cahit Zarifoğlu - Rilke'nin Romanında Motifler

Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke/Ölüm Nedeni Bilinmiyor/Ne Balık Ne De Kuş